Kritik

Çaya Gelen Kaplan Yetişkin Okura Ne Anlatıyor?

Okuryazarlık öncesinde çocuklar, çoğunlukla İngilizce picturebook adı verilen resimli kitaplarla buluşur. Metin ve resimler birlikte bir anlatı inşa ettiği resimli kitaplara, çift anlatımlı metinler de denir.

Okuryazarlık öncesinde çocuklar, çoğunlukla İngilizce picturebook adı verilen resimli kitaplarla buluşur. Metin ve resimler birlikte bir anlatı inşa ettiği resimli kitaplara, çift anlatımlı metinler de denir. Lukens, Smith ve Coffiel’in kaleme aldığı ve Cenk Pamay tarafından Türkçeleştirilen Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış adlı eserde sözcükler, çizgiler ve renkler okuma eylemini sinerjiye dönüştüğünden bahsedilir (48). Resimler, metni tamamlama, süsleme ve açma gibi işlevlere sahiptir. Esasında resimli kitapların an az üç öykü anlattığı söylenebilir. Bunlar sözcüklerle anlatılan, çizgilerle resmedilen ve sözcüklerle resimlerin birbirini tamamlayarak anlattığı öykülerdir (49).

Klasik çocuk kitapları arasında kabul edilen Çaya Gelen Kaplan, Judith Kerr’in öne çıkan resimli kitaplarından biridir. Almanya’da doğup büyüyen Kerr, II. Dünya Savaşı sıralarında ailesiyle birlikte Nazi Almanya’sından kaçıp İngiltere’ye sığınır.  Hitler Oyuncağımı Çaldı adlı eseri otobiyografik bir romandır. Bu kitap, Almanya’dan kaçıp mülteci olarak yaşayan 9 yaşındaki bir Yahudi çocuğun gözünden anlatılıyor. Kerr diğer kitaplarına da yaşadığı travmaları, ırkçılık ve mültecilik gibi konuları yansıtır. Çaya Gelen Kaplan’da metin ve resimlerin birbirini tamamlayıcı unsurlarını ve sanatçıya dönük eleştiri kuramının yardımıyla hikâyenin derin yapısını ortaya çıkarıldığında Kerr'in çalışmasına travma sonrası stres bozukluğunun hâkim olduğunu anlaşılabilir. Kederin, belirsizliğin ve korkunun somut parçaları Çaya Gelen Kaplan’da gözlemlenir.

Geleneksel aile motifinin yer aldığı Çaya Gelen Kaplan’da baba işte, anne ve Sophie çay sofrasındadır. Danielle Friel, “The Tiger in The Kitchen” başlıklı yazısında Çaya Gelen Kaplan’ı incelemiştir. Friel, kurgunun açılımında akut bir endişe ortaya çıkmasından ve bunun, rahat olan bir ortamı yıkıcı bir endişe olmasından bahseder (66). Sophie ve annesi, özenle hazırladıkları çay sofrasındayken beklenmedik bir şekilde zilin çalınması, sahnenin sükunetini deler. Sophie'nin annesinin gergin olduğu yüz ifadesinden anlaşılır ve merak eder: “Acaba kapıyı çalan kim?” (Kerr 2). Bir tahmin oyunu oynayarak Sophie’nin dikkati dağıtılır. Güvenli eve dışarıdan gelen bir tehdit ihtimali doğar. Gerçekten de kapının arkasında, Sophie ve annesine yönelik fiziksel tehdit oluşturabilecek devasa bir kaplan vardır. Kerr’in bu güvenlik delici ve korkutucu misafir olarak kaplanı seçmesi esasında şaşırtıcı değildir. Çünkü, bunun küçük çocuklar için bir anlatı olması gerçek dünyada vahşi hayvanların kapıya gelme ihtimalinin olmaması güvenliğin tehdit edilmesi olayını yumuşatır. Elbette, şehrin içinde yer alan bir evde, devasa bir kaplanın belirmesinin uyumsuzluğu inkâr edilemez.

Annenin gerginliğine rağmen kapıyı Sophie açar ve Kaplan içeri geçip çay sofrasında kendine yer bulur. Anne ve Sophie şaşkındır (4-7). Yine de misafirperverlikten ödün vermezler. Çay sofrasındaki sandviçleri, kurabiyeleri, pastayı hatta demlikteki çayın hepsini bitiren kaplan, hızını alamayıp mutfağa gider (10-11). Tenceredeki yemeği, buzdolabındaki ve konservedeki yiyecekleri, hatta muslukta akan suyu bile bitirir (12-17). Babanın yiyecek ve içecekleri vurgusu yine geleneksel aile motifini desteklemektedir (19).

Kaplanın mutfağa girmesiyle resimlerde bir değişim oluşur. Anne artık resimlerde yer almaz. Kaplan ve Sophie baş başa gösterilir (10-17). Resimlerin işlevine baktığımızda Çaya Gelen Kaplan’da metni tamamlayıcı olduğu söylenebilir. Sophie ve kaplan çizimlerindeki yüz ifadeleri, tehlikeli bir durumun olmadığını gösterir (14). Resimler, hikâyeyi bu açıdan destekleyerek kaplan ve anne özdeşimi kurmaya olanak verir. Kaplan, annenin gölge yanını ifade eder. Yine sanatçıya dönük eleştiri kuramına dönüldüğünde Kerr’in yaşadığı travmaları anne karakterine yüklediği söylenebilir. Leslie S. Greenberg, Duygu Odaklı Terapi adlı eserinde duygusal ve fiziksel olarak şiddet ve istismara uğramış bireylerde travma sonrası stres bozukluğu oluşabileceğinden bahseder. Tetikleyici bir durumun ardından “…duygunun abartılı kontrolü, kişinin kendini dürtüsel olayların içinde bulmasına neden olabilir ve bu olaylarda kişi, kendi kontrolünden dışarı çıkar; bu durumda kişi genel isteklerinden daha fazla yer, içer, harcar…” (73). Kaplan her şeyi yiyip tüketirken ve etrafı dağıtırken Sophie’nin kaplana bakışlarında ürkme, tedirgin olma yoktur. Aksine sevgi dolu bakar. Yine kaplanın Sophie’ye bakışında da öfke ya da hiddet bulunmaz (Kerr 10-15).

Kaplanın doyumsuz açlığı, çocuk okur için mizah kaynağı olurken yetişkin okuru endişeye sevk eder. Çünkü kaplanın açgözlülüğü, iştahının büyüklüğü ve hiçbir şeyi ayırt etmeden her şeyi tüketmesi, Kerr'in çocukluk deneyimleri bağlamında değerlendirilebilir. Annenin gölge yanı olarak kaplanın kalacak güvenli bir yere ve yeterli yiyeceğe sahip olma konusunda bastırılmış bir endişenin varlığı öne sürülebilir. Temel ihtiyaçlara erişim konusundaki endişe, Kerr'in yarı otobiyografik romanı Hitler Oyuncağımı Çaldığında da vardır.

Her şeyi tüketen kaplan, hiçbir şey kalmayınca evi terk eder. Annenin resimleri yeniden sayfalarda yer almaya başlar (18). Travma sonrası stres bozukluğunda görülebileceği gibi annenin, kontrolden çıktığı ve ihtiyacından daha fazlasını tüketip ortalığı dağıtıp bir duygu boşalımı yaşadığı söylenebilir.  Babanın gelmesiyle annenin yüz ifadesinde bir kızgınlık yer alır (22). Baba, otorite figürü olarak güvenli bir şekilde anne ve Sophie’nin dışarıya çıkışına eşlik eder. Karınlarını doyurdukları bir restoranın ardından markete gidip eksikleri giderirler. Kaplan için bir kutu mama alırlar (26-29). Burada sağaltıcı durumlar öne çıkar. Annenin kendini güvende hissedeceği başka bir otorite figürü devreye girer. Dışarıda gerçekleşen aktiviteler, zihin dağıtıcı bir etki oluşturur. Temel ihtiyaçlar yeniden karşılanır. Annenin depresyona girme ihtimaline karşın bir önlem olarak bir kutu mamanın alınması da semboliktir. Aynı zamanda kaplanın bir daha hiç gelmediği notunun düşülmesi de annenin duygu kontrolünü yapabildiği hakkında bir bilgi olabilir.

Resimli kitaplarda, metin ve resimler bir araya gelerek bir sinerji oluşturur. Çaya Gelen Kaplan’da resimler, metni tamamlayıcı niteliktedir. Sanatçıya dönük eleştiri kuramına göre metinler ve resimler incelendiğinde küçük bir çocuğun gözünden, travma sonrasında annenin kaplana -yıkıcı yanına- dönüştüğü görülür. Yoğun kaygı, duygu patlamasını ortaya çıkarır. Kaplanın açgözlülükle her şeyi yiyip bitirdiği sahnelerde, annenin yer almayıp Sophie ve kaplanın baş başa kalması resmin, metni tamamladığını gösterir. Çocuk okur ve yetişkin okur için farklı anlamlar yaratan Çaya Gelen Kaplan’da Kerr, maruz kaldığı olayları ve yaşadığı travmaları eserine aktarırken sağaltıcı çözümleri de yine aynı derece eserine yansıtır.

 

Kaynaklar

Friel, Danielle. "The Tiger in The Kitchen. The Tiger Who Came To Tea." Jewish Quarterly 61.2 (2014): 66-67.

Greenberg, Leslie S. Duygu Odaklı Terapi. Çev. Serpil Kızıltaş. Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, İstanbul,

2012.

Judith, Kerr. Çaya Gelen Kaplan. Çev. Gönül Çapan. Hep Kitap, İstanbul, 2021.

Lukens, Rebecca J., Jacquelin J. Smith ve Cynthia Miller Coffel. Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış. Çev. Cenk

Pamay. Erdem Yayınları, İstanbul, 2021.