Kritik

Dış Gerçekliği İç Gerçeklikle Genişletmek: Mine’nin Kırmızı Topu

Oyun, kişinin kendisi ve diğer insanlar ile ilişki kurduğu evrensel bir aktivitedir. Oyunun başlamasıyla hayatımızdaki gündelik dertler ve sıkıntılar oyunun bizi sınırladığı mekân ve süre içerisinde azalır ya da kaybolur.

Oyun, kişinin kendisi ve diğer insanlar ile ilişki kurduğu evrensel bir aktivitedir. Oyunun başlamasıyla hayatımızdaki gündelik dertler ve sıkıntılar oyunun bizi sınırladığı mekân ve süre içerisinde azalır ya da kaybolur. Oyunun bu büyülü atmosferi insan üzerinde tarihöncesi dönemlerden beri benzer etkiye sahiptir. Bir oyunun kendi kuralı, kültürel haznesi ve dünyası vardır. Kişi oyuna katılmayı kabul etmekle birlikte artık o dünyanın bir parçasıdır. D.W. Winnicott insan hayatındaki ilk oyun deneyimini bebeğin anne memesi yerine ikame ettiği nesne dolayımıyla açımlar (Winnicott 33). Geçiş nesnesi (transition object) denilen bu kavramla bebek, iç ve dış gerçekliğin oluşturduğu gerilimin arasında konuşlanır. Artık emzik ne sadece bir emzik ne de sadece anne memesi yerine ikame edilen bir araçtır. Winnicott’a göre bu ara bölge “(…) oynarken “kendini kaybeden” küçük çocuğun oyun alanıyla doğrudan bağlantılıdır” (Winnicott 34).  Winnicott’ın dile getirdiği bu ara bölge ancak ve ancak anneye veya babaya karşı güvenin olduğu bir durumda “yaratıcı bir biçimde oyunla” doldurulur. Aksi halde güvensizlik geçişken alanın sınırlanmasına neden olacaktır. Böyle bir durumda da kültürel edinim iyi bir şekilde aktarılamayacak ve sağlıklı bir bireyselleşme yaşanamayacaktır (Winnicott 148). Winnicott’ın oluşturduğu bu kuramsal yapı Feridun Oral’ın kaleme aldığı ve resimlediği 2020 yılında Yapı Kredi Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşan Mine’nin Kırmızı Topu’nun başkişisi Mine’nin benlik oluşumunun anlaşılmasını ve anlatı yapısının çözülmesini sağlayabilir.

Winncott, bebeğin geçiş nesnesiyle dahil olduğu geçişken sahaya benliğin keşfi ve kültürel edinimin kazanılması adına önem verir. Çünkü bu dönem, ilerleyen yaşlarda sanat, din ve yaratıcı çalışmalarda da görülen bu ara, üçüncü bölgenin en ilkel formudur. Bu zaman diliminde birey kendi iç gerçekliği ile dış gerçekliğin gerilimi arasındadır. Özellikle ilkel dönemdeki oyunlar dini ritüellerin bir parçasıdır. Dış gerçeklik (fiziksel aktivite, oyun) iç gerçeklik (din) burada etkileşim içindedir. Oyunlar kendi kurmaca dünyasında bir dizi kuralı da beraberinde getirdiği için bir dinin topluluğunu düzene koymasında oyunun yeri vardır (Csikszentmihalyi 76). Mine’nin Kırmızı Topu’nda da Mine’nin topla kurduğu ilişki bir kurala tabiidir. Mine topu fırlatıp onu havada yere düşmeden yakalamaya çalışmaktadır. Anlatı boyunca Mine’nin bu oyunu iki defa sekteye uğrar. Birincisinde annesi Mine’yi çamaşır sepetini getirmesi için çağırır (Oral 3-4). İkincisindeyse akşam güneşin batmaya yakın olduğu vakitte de babası tarafından çağrılacaktır (Oral 21-22). Anlatı boyunca bu kesintiler iki yan karakterin aracılığıyla gerçekleşir. Bu anlarda okur olarak bizler de topun dış gerçeklikle yaşadığı serüvene şahit oluruz. İlk kesintide, top bir karga yuvasına ulaşır. Karga yuvasından sincap kovuğuna hareket eden topun sincaplar tarafından oynandığını gözlemleriz (Oral 7-8). Sonrasında bir saksağan sincapların elinden kaçan ve çimenliklere düşen kırmızı topu yuvasına götürmek için gagalar. Saksağanın gagasından düşen top nihayetinde bir elma ağacının yakınına düşer ve bir süre komşunun kedisi bu kırmızı topla oynar. Burada top fiziksel bir akışkanlık içinde canlı dış unsurlarla etkileşimdedir. Peki burada görüldüğü gibi Mine’nin kırmızı topu gerçekten de dış gerçeklikle temasa mı girmiştir?

Bu soruya yanıt olarak Mine’nin top oynarken içinde olduğu akışı incelemede yarar var. Nesne ilişkileri (object relations) teorisyenlerinden Csikszentmihalyi, oyunu dış gerçeklik içinde bir yanılsama yaratarak bir an için benlik yitimini sağlayan bir araç olarak tanımlar (Aktaran Tomley 36). Çünkü kişi oyuna odaklanmış ve o kurmaca içine dahil olmuştur. Oyunu oynayan artık oyunun kendi dünyası içindedir. Mine’nin de bu anlatıda oyun oynarken üçüncü alanda (geçiş sahası ya da potansiyel alan) akış içinde olduğu görsel metin aracılığıyla görülebilir. Mine’nin anlatıdan çıkışı ve oyunu iki defa yarıda bırakışıysa dış (fiziksel) gerçeklikten uzaklaşmasına neden olur. Ancak Mine’nin iç gerçeği anlatı içinde kendisine bir alan tesis etmeye devam eder. Dış gerçeklik fizikseldir, somuttur. Dış gerçeklik toptur ve fiziksel aktivitedir. İç gerçeklik ise kişiye özgüdür, kişinin “rüyaya özgü anlam ve duygular”ını içerir (Winnicott 79). Kişi dış gerçekliğe duygularını yükler. Bu açıdan düşünüldüğünde oyunun Mine’nin ebeveynlerce kesintiye uğradığı iki andan sonra gelen topun maceraları Mine’nin iç gerçekliğinin bir tezahürü olarak yorumlanabilir. Mine dış gerçeklikten bağını annesinin ve babasının çağırmalarıyla kesse de kendi iç gerçekliğinde topun hareketi akıştadır ve okuyucu Mine’nin bu iç gerçekliğiyle muhatap olmaktadır.

(Oral 27-28)

Bu anlatıda yazımın tezini destekleyecek bir diğer unsur da anlatının Genette’in Paratexts: Thresholds of Interpretations’ında (1997) kavramsallaştırmasıyla metinötesiyle (paratext) seyreden sembolik anlatı tesis eder. Mine akşamüstü yeniden topla oynamaya başladığı zaman anlatıdaki canlı diğer unsurlar (karga, sincap, saksağan ve kedi) gün bitimiyle pasif duruma gelirken Mine topla oynamaya devam etmektedir. İkinci ve babası tarafından son çağrılışındaysa Mine topu yine havaya fırlatmış ve eve dönmüştür. Bu sefer de görselde topun bir leylek hizasına geldiği görülür. Aslında burada anlatı bitmiştir çünkü anlatı dışında olan “Feridun Oral’ın YKY’deki kitapları” başlıklı sayfası görülür. Ancak kitabın son sayfasındaki görsel iki farklı alımlamayı okuyucuya sunar. Birinci alımlama durumunda leylek ve anlatı boyunca topla ilişkisi kurulmuş güneş arasında bir enstantaneyle kompozisyon oluşturulmuştur. İkinci alımlama seçeneğinde de top, Mine’nin kendi iç gerçeğiyle ilişkili olarak bu sefer Leylek tarafından gagalanmıştır. Mine’nin yeniden anlatı dışına çıkmasıyla iç gerçekliği devam ediyordur. Diğer bir deyişle, Mine artık evine gitmiştir ancak topunun leylek tarafından yakalandığını hayal ediyordur. Tıpkı ilk kesintide topun macerasını hayal ettiği gibi. Bahsettiğim son alımlama biçimi metnin anlamını tayin ettiğinde, Mine’nin kırmızı topunun (geçiş nesnesi veya emzik) doğumla ve bebek getirmesi mitiyle ünlü leylek tarafından götürülmesi Mine’nin -güven odaklı gerçekleşen- bir benlik inşa ettiğini -bağımlılıktan özerkliğe geçme/anneyle kaynaşma sanısının son bulması- göstermesi bakımından anlamlı olabilir.

Sonuç olarak oyun ve gerçekliğe dair metinde kurgulanan bu yapı Mine’nin gelişimi ve anlatının çözümlenmesinde farklı bir okuma çalışması sunar. Mine’nin anlatının dışına çıktığı kesimlerde topun yaşadığı serüven Mine’nin geçişken sahadaki iç gerçekliğinin kendi zihninden anlatıya yansıması şeklinde yorumlanabilir. Öykü evreniyse Mine anlatı dışındayken topuyla ilgili kurduğu hayallerle ve arzularla genişlemektedir. Ne olursa olsun bu anlatıda Mine’nin geçiş nesnesi olan top ile olan sağlıklı biçimde tesis edilen ilişkisini görmek de mümkündür. Çünkü Mine kültürel aktarım kazanımıyla ebeveynlerinin çağrısına uyarak oyununu yarıda kesmede tereddüt etmemiştir. Burada -hem anlatı hem de son görseldeki leylek miti- ebeveynlere duyulan güvenle birlikte sağlıklı bir benlik farkındalığının oluştuğunu gösterir.

 

 

Kaynakça

Csikszentmihalyi, Mihaly. Flow: The Psychology of Optimal Experience. New York: Harper Perennial Modern Classics, 2008.

Genette, Gérard. Paratexts: Thresholds of Interpretation. Çev. Jane E. Lewin. Cambridge: Cambridge University Press, 1997

Oral, Feridun. Mine’nin Kırmızı Topu. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020.

Tomley, Sarah. Freud Bu İşe Ne Derdi?. Çev. Devrim Çetinkasap. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.

Winnicott, D.W. Oyun ve Gerçeklik. Çev. Tuncay Birkan. İstanbul: Metis Yayınları, 2019.