Dosya

Çocukluğun Tepelerinde Yaşsızlık ve İtidal

Şair; acı duyusunu, yoksulluğu, savaş hâllerini, şehirleşme meselesini ve ebeveyn yitimini ajite etmeden anlatma motivasyonuyla şiirlerinin imge dünyasını alt metinlerle güçlendirir.

“Çocuk edebiyatı olduğunun farkında olmadan”[1] “çocuklar için şiir”ler kaleme alan Gökhan Akçiçek, kendi tabiriyle “çocukların acılarını yazarak” dindirmek ister. Akçiçek’in ilk eseri Bulutlar Örtmese Güneşi ödül aldıktan sonra şair çocuk edebiyatına ve “çocuklar için şiir”e olan teşrikimesaisini yoğunlaştırır. Şair; acı duyusunu, yoksulluğu, savaş hâllerini, şehirleşme meselesini ve ebeveyn yitimini ajite etmeden anlatma motivasyonuyla şiirlerinin imge dünyasını alt metinlerle güçlendirir. Fakat acıların anlatıldıkça ve yazıldıkça azalmadığını düşünmeye başladığı noktada ilk üç kitabındaki[2] bazı kelimeleri ve Çocuklara Ölüm Yakışmaz adlı eserinin adını değiştirerek Küçük İyilikler Sokağı yapar. Acı ve ölümün yerine doğayı, çocuğa özgü olanı, kavramları, renkleri, günleri ve hayvanları şiirlerine konu edinir.

Akçiçek’in yetişkinlerin dilinden ayrı bir dilin gerekli olduğuna inanmasıyla birlikte hem çocuk okurun hem de yetişkin okurun şiirlerinden pay almasını ve “büyüğün tat alacağı küçüğün de okuyunca bocalamayacağı şiirler” kaleme almak ister ve bu düşünceye yönelik şiirler yazmaya çalışır. Çocuklar için yazılan şiirlerin estetik değerinin önemsenmediğinin düşünmesi onu şiire daha çok bağlarken çocuk okurun yetişkin okur olma serüveninde pay sahibi olmak ister. Her ne kadar şiirlerinin çocuk yazınına dâhil edilip edilmeyeceği tartışılsa da bu yazıda Akçiçek’in şiirleri çocuk yazını çerçevesinde değerlendirilecektir. Şairin Küçük İyilikler Sokağı, Bülbül Deresi ve Kuş Resimli Kazak kitaplarındaki şehirleşme, yoksulluk ve çocuk işçi, savaş ve göç temaları incelenecektir[3].

 

Çocuk Yazınının Dışından Çocuklara Arafta Bir Selam

Cafer Şen “Gökhan Akçiçek’in Eserlerinde Bilinçdışının Telafisi Olarak Yakalanan Çocuksu Anlatım” adlı makalesinde Gökhan Akçiçek’in şiirlerinin çocuk edebiyatına dâhil edilemeyeceğini Akçiçek’in söyleminden yola çıkarak dile getirir. Akçiçek 2004 yılında bir söyleşisinde edebiyatın büyüğü küçüğü olmayacağını, kendi şiirlerinin çocuk edebiyatına dâhil edildiğini ama buna katılmadığını çünkü yazdıklarının çocuk edebiyatıyla örtüşmediğini dile getirir ve ekler: “Çünkü ben çocuklar için değil, çocuk acılarını azaltmak, o acılara dikkat çekmek için yazıyorum.” (Aktaran Şen 720) Akçiçek 20 Aralık 2022 tarihinde Çocuk Yazını’nın düzenlediği “Çocuklar İçin Şiir” forumunda düşüncelerini yinelemekle birlikte çocuk edebiyatı ürünleri verdiğini de dile getirir. Fakat Akçiçek’in şiirleri basit bir dille yazılmış çocuk şiirleri değildir. Alt metni olan çocuk okuru önceleyen ama yetişkin okura da seslenen, bazen eleştiren bazen çocukluğa, çocuğa has olana özlemini dile getiren şiirlerdir. Kısacası, başlangıçta çocuk acılarını dile getirmek, içteki çocuğa seslenmek ve baba ölümünün bireyi yalnızlaştırıp savunmasız kılmasının bir getirisi –belki de götürüsü- olarak çocuklar için şiir yazarak çocuk ve yetişkin okura hitap eder. Dil olarak anlaşılır olmakla birlikte üstenci ve didaktik bir dil kullanmaz Akçiçek. Çocuğa seslenirken yetişkin-çocuk ilişkisinden ziyade muhatabıyla yaşıt bir gözün hislerini okuruz. Şiirlerinin katmanlı yapısıyla, kurduğu imgelerle, çocuk okura has dil ve üslubuyla birlikte okurunda çeşitli alımlamalara kapı aralar. Eleştirdiği estetik yanı olmayan şiirlere savaş açar ve bunun yanında çocuklara bir ders verme, bir şey öğretme kaygısından da uzak tutar şiirlerini, sadece olanı yazar. İçinde olanı, hissettiğini, içindeki “eksiklikleri” tamamlamaya girişir şiirleriyle.

Şiirlerinde özne her zaman çocuktur. Anne, baba, hayvan ya da dış bir ses tarafından anlatılmaz. Yaşayan, öğrenen, hayal kuran, acıları anlatan, acıları yaşayan, mutlu olan, çalışan her zaman çocuk öznedir.

Selçuk Küpçük “Şiirlerinde Çocukluğunu Gezdiren Şair: Gökhan Akçiçek” adlı makalesinde Gökhan Akçiçek’in şiirlerinin çocuk edebiyatına dâhil edilemeyeceğini şu sözleriyle dile getirir:

"Çocuk duyarlılığı” dediğimiz ve çocuğun iç sesi ile konuşan şiirin okurunun her zaman çocuk olmadığını da not düşmek elzem. Çünkü karşımızda imgesel çağrışıma açık bir şiir durmaktadır ve kimi zaman önümüzde okumaya açık metin, çocuğun algı dünyasını yansıtmayabilir. Dolayısı ile ben, bu dili her zaman “geçişken” bulmuşumdur. Gökhan Akçiçek’in şiirinde bu geçişkenliği fazlası ile görmek mümkün. Bunun en önemli delili, okur profilindeki genişlik olsa gerek. İlkokul, ortaokul sıralarında oturan bir çocuk da Akçiçek’in şiirinin içerisine girebiliyor, bir yetişkin de. Bu durum, bir anlamda Akçiçek’i alışageldiğimiz çocuk edebiyatçısı sınırlandırmasının dışında yeni değerlendirmelere zorlayan bir araftalıktır. Ben bu durumu tam anlamı ile açıklayan kelimenin bir “araftalık” olduğunu düşünüyorum. (839)

Küpçük, Akçiçek’in şiirlerini “geçişken” olarak tasvir eder. Yani her yaştan okurun Akçiçek’in şiirlerinden alımlama yapmasının müsait olduğunu dile getirir. Bu durumu çocuk edebiyatına dâhil etmeyerek “arafta” bulur.

Cafer Şen ise Küpçük’le bir noktada birleşerek Gökhan Akçiçek’in “çocuk şiirleri şeklinde değil de daha çok çocukları anlatan şiirler” kaleme aldığını ve “sadece belirli yaş grubundaki” çocuklar için şiirler yazmadığını “yazdıklarıyla mutlak bilinç ve aklın sınırladığı bir dünyada çocukların acılarını, sevinçlerini yediden yetmişe anlatma çabası içine” girdiğini dile getirir. (720)

Nihayetinde her iki araştırmacı da Gökhan Akçiçek şiirlerini muhatap yelpazesinin genişliğinden, alımlanmanın çeşitliliğinden ve alt metinlerin yoğunluğundan araf ve muhatap farkı bağlamında çocuk edebiyatı olamayacağını dile getirerek yorumlarlar. Bu noktada çocuk edebiyatına hangi eserler dâhil olur sorusunu tartışmak başka bir metnin konusu olacaktır fakat çocuk edebiyatı dediğimiz eserler çocuk bakışı[4], “çocuğa göre”lik ilkesi[5] ve çocuk gerçekliğine[6] uygun olmalıdır. Bu üç kavram üzerinden değerlendirilen eserler çocuk edebiyatına dâhil edilmekte veya dışarıda tutulmaya çalışılmaktadır. Oysaki bir edebiyat ürününün alımlanma çeşitliliği onu, konumunu net çizgilerin dışına çıkardığı gibi tam anlamıyla onun konumunu da sarsmaz. Çizgilerin muğlaklığını edebiyatın özü sayarsak dâhillikler her daim sorgulanmaya muhtaç kılınır ve kılınmalıdır.

 

Varlık ve Yokluk Ekseninde Şehirleşme, Yoksulluk ve Çocuk İşçi, Savaş ve Göç

Gökhan Akçiçek şiirlerinde “büyümenin acı veren yanı”nı sergilemeye ve çocuk diliyle anlatmaya öncelik verir. Çocuk edebiyatına hangi temaların dâhil edilip edilmeyeceği de başka bir tartışma konusu olmakla birlikte, çocuk bakışına, “çocuğa göre”lik ilkesine ve çocuk gerçekliğine uygun işlenildiği sürece yetişkin teması sayılan birçok temanın çocuk edebiyatında bir temsil alanı bulabileceğini düşünmekteyim. Acı ve ağır konular olan şehirleşme, yoksulluk ve çocuk işçi, savaş ve göç konuları yetişkinler dünyasına ait kavramlar olarak algılanmak istenilse de bu konular çocukların anlam dünyasından uzak tutulamayacak ve çocukları dışarı tutarak yaşanabilinecek durumlar ve olaylar değillerdir. Çocukları hayattan ve gerçeklerden uzak tutarak steril bir şekilde yaşatmaya çabalamak çocukların anlam dünyasına ne derece rehberlik eder ve ne derece gerçekçi olur? Savaşa, göçe, yoksulluğa, yok sayılmaya, ağır şartlarda çalışmaya maruz kalan çocuklar hangi konulardan korunur?

Tam da bu noktada Gökhan Akçiçek Küçük İyilikler Sokağı adlı eserinde yer alan “Kum Yasağı” (14), Bülbül Deresi’nde yer alan “Elveda Güvercinler” (30) ve Kuş Resimli Kazak’ta yer alan “Kumlara Çizilen Resim” (44) şiirlerinde bahsettiğim anlatıda gerçekliği steril kılma kaygısının tersine, şehirleşmenin doğayı ve insanı tüketmesini açımlar. “Kum Yasağı” ve “Kumlara Çizilen Resim”de çocuk-anne-doğa ekseninden kentleşmeye bir eleştiri yöneltirken “Elveda Güvercinler” şiirinde çocuk-doğa mesabesinden aynı konuyu sorunsallaştırır.

Şairin “Kum Yasağı” şiiriyle “Kumlara Çizilen Resim” paralel okumaya oldukça müsaittir. Sadece çocuk ve çocuğa dair materyaller, hâller üzerinden anlatılmayan, çocukluğa ket vuracağı düşünülen sosyo-politik eleştiriler de şiirlerinde sıklıkla yer bulur. Çocuğun, doğanın, hayallerin ket vurulmaya başlanılması şehirleşmenin bir “getirisi”dir. “Kum Yasağı” ve “Kumlara Çizilen Resim”de hissedilmese de çocuk öznenin eylemsizliğe itilmesi, “sıkıntı”ya iliştirilmesi ve daha çok “Elveda Güvercinler” adlı şiirinde yer alan bezginlik George Simmel’in Bireysellik ve Kültür’ünde bahsettiği bezginliğin tezahürüdür. Simmel şehirleşmenin bir getirisi olan bezginliği şöyle açıklar: “Aslında daha sakin ve daha az değişen ortamlarda yaşayan çocuklarla kıyaslandığında, metropolde yaşayan bütün çocukların sergilediği söylenebilecek olan dünyadan bezme tavrı da bunun sonucunda ortaya çıkar.” (321) Simmel’e göre “insanı dünyadan bezdiren şey sınırsız haz peşinde koşulan hayattır.”(321) Akçiçek’in “Elveda Güvercinler” adlı şiirini de diğer şiirlerle beraber düşündüğümüzde şehirleşme; çocuğun doğasını ve onun gerçekliğine dair eylemleri kısıtlarken şehrin ve metropolün çizdiği sınırlarda çocuğun ve çocukluğun var olmaya çalışması çocuk özneyi tükenmişliğe, sıkışmışlığa, bezmişliğe ve umutsuzluğa sevk eder. Camiler artık tek sığınaktır güvercinler için çünkü her yer doğadan ve doğal olandan uzaklaşılarak harabeleşmiştir. Güvercinlerin konacakları yerler ve varlıklarını sürdürecekleri alanlar azalmakta, dağlar aşılıp denizler doldurulmaktadır. Şehirleşmenin kısıtlanma olarak algılanması çocuk ve doğa ekseninde verilir böylelikle.

Küçük İyilikler Sokağı ve Kuş Resimli Kazak adlı şiir kitaplarındaki şiirlerinde yoksulluk ve çocuk işçi kavramları alt metin olarak yer bulur. Küçük İyilikler Sokağı’nda yer alan “Boş Sınıflar Öğrencisi” (13), “Vitrin Çocuklarının Şiiri” (21), “Eksik Mevsim” (40) ve “Geç Kâğıdı” (41) adlı şiirlerinde okul-çocuk-yoksulluk ve yoksunluğu oldukça yalın bir dille sunar. “Boş Sınıflar Öğrencisi”, “Vitrin Çocuklarının Şiiri” ve “Eksik Mevsim” şiirlerinde giyinmenin ya da giyinememenin sınıfsal durumuna dikkat çekilir. Beden dersinde “pijama giyen çocuk”, “arife günü vitrinden kıyafet beğenen çocuk” ve “okul düğmeleri eksik çocuk” özne olarak karşılar okuru. Dil ve üslup okura acı ve acındırma sunmaz, aksine ironi ve benzetmeler ağıyla nötr bir ton okura ulaşır.

Diğer şiirlerinden farklı olarak “Geç Kâğıdı” adlı şiirindeyse çocuk işçi özne olarak karşımıza çıkmaya başlar. Çocuk işçi kavramı bitmeye yakın kölelik söylemine rağmen yakın Sanayi Devrimi’nin ardından kılıfı değişerek devam eden sorunlar silsilesinden sadece biridir. Yüzyıllardır süren ve sürmesi muhtemel olan bu durumu Akçiçek şiirlerinde sorunsallaştırmıştır. Çocukluğun doğasında çalışmanın olmaması, yoksun kalmanın muhtaçlığının mecburiyetinden beslenmesi ve çeperlerde kalanların her daim daha fazla çabalamaya muhtaç edilmesinden kaynaklanan bir sorun olarak çocuk işçiliğini Akçiçek –kendi deyimiyle- yazarak azaltmaya, eleştirerek savaşmaya çalışır.

Gökhan Akçiçek’in Kuş Resimli Kazak adlı eserinde yer alan “Sarı Bisiklet” (60), “Gözlüklü Çocuğun Şiiri” (66), “Kardan Adam Üşümez” (67) ve “Kırmızı Işık Çocuklarının Şiiri” (74) şiirlerinde de yine yoksulluk ve çocuk işçi temaları karşımıza çıkar. “Sarı Bisiklet” şiirinde görülen potin, sulu boya, resimli defter ve sarı bisiklet yoksunluğu çocuk özneyi umutsuz kıldığı kadar mutsuz kılmaz. Akçiçek şiirlerinde tam da bu durumu inşa etmeye çalışır. Mutlu, güvenli, refah bir düzen hayalinden doğan eleştiriler okurunu tamamen distopik bir dünyaya itmez. İtidali korumaya, iyiyi ve kötüyü, yoksunluğu ve varlığı aynı anda okuruna açımlamaya çabalar. “Gözlüklü Çocuğun Şiiri”ndeki özne sanayide çalışan bir çocuk işçidir. Kaportacıda çalıştığını bildiğimiz çocuğa, oyun ihtiyacı gerçekliğini ekler Akçiçek. Böylelikle çocuk yetişkin dünyasına dâhil olmaya zorlanılsa bile işvereni olan kişi çocukluğunun koruyucusu olarak çocuk özneye oyun alanı da açar. Çocuk yetişkin metaları ve yetişkin dünyası tarafından kuşatılsa bile çocukluk ve umudunu oyun ile pekiştirir.

“Kardan Adam Üşümez” adlı şiiri şehirleşmeyle paralel okunabilecek bir diğer yoksulluk temalı şiiridir. Çocuk özne annesiyle konuşurken babasının iş bulamaması ve geçinememelerinden ötürü başka bir şehre taşınan bir çocuktan bahseder. Şiirin kurgusunda önemli olan unsur atkıdır. Kardan adamın boynundan aldığı atkıya sarılıp ısınmaya çalışacak kadar iyileştirilmiş bir barınmadan muhtaçtır o çocuk. Böylelikle barınamamak babayı ve ailesini başka memlekete göçmeye muhtaç kılar. “Kırmızı Işık Çocuklarının Şiiri”ndeyse şair şehrin kırmızı ışıklarında çalışmak zorunda kalan çocukları sorunsallaştırır, çocuk dolayımıyla metropolle hesaplaşır. Çocuğun önünden akan arabalarla hayat eş değerdir. Arabalar onun kazancı dolayısıyla hayatıdır. Renk takibine başlayan çocuk kendine, işine, varlığına yabancılaşarak rengin “hâkimiyetine” girer. Çocuğa kendine ait tek alan olarak rüya kalır. Kırmızı balon imgesi onun çocukluğunu hatırlatan ve anlatan tek varlığa bürünür. Akçiçek, kırmızının mahiyetinde öznenin varlığını sarsar, bir tarafta (kırmızı ışıkta) çocuk özneyi silikleştirirken diğer tarafta (uykuda) var eder. Huzursuzluğu ve bezmişliği kelimeler arasında böylelikle sabit kılar.

Akçiçek’in şiirlerinde savaş, göç ve ölüm temleri de yoğun olarak görülür. Bülbül Deresi adlı eserindeki “Mavi Gözlü Nina” (35), “Edin’i Unutmayacağım” (36), “Kuş Resimli Kazak” (37), “Siz Çiçekler Toplayın” (38), “Güvercinlere Sığınmak” (39), “Şarkılarınızla Gelin” (40), “Muhammed El-Gul İçin” (51), “Filistinli Bir Çocuğun Sabah Şarkısı” (52), “Somalili Çocuk İçin” (53), “Nur Muhammed’in Şiiri” (54), “Eksilen Gül” (55), “Çeçenistan Çocukları İçin” (56), “Çiçeklerle Örtün Bizi” (66), “Buruk Teselli” (67), “Son Dilek” (68); Kuş Resimli Kazak adlı eserindeki “Öyküsüz Kelebek” (49) ve “Madalyasız Olmak” (71) adlı şiirlerinde savaş, ölüm ve göç işlenmiştir.

Bülbül Deresi’nde yer alan “Mavi Gözlü Nina”, “Edin’i Unutmayacağım”, “Kuş Resimli Kazak”, “Siz Çiçekler Toplayın”, “Güvercinlere Sığınmak” ve “Şarkılarınızla Gelin” şiirlerini Sırp kuşatmasında ölen Bosna-Hersekli çocuklar için kaleme alır. “Mavi Gözlü Nina”da savaş, kuşatma, acı ve düşman gibi olumsuzu, acıyı, içinde bulunulan durumu imleyen bir kelime kullanmadan anlatır “derdini”. Ölümü çiçeklerle kuşatır ve şiirin atmosferini sıkışmışlığa hapsetmez. Çiçekler çıkıştır, umuttur, yarındır onun şiirinde. “Edin’i Unutmayacağım” şiirinde “Mavi Gözlü Nina” şiirindeki gibi bir yitiriliş vardır. Edin Sırplar tarafından öldürülür. Akçiçek yitik olanı anarken ölümü ve kaybı ilk anlam olarak iliştirmez. Edin neden unutulmayacaktır ve nerededir okura bildirilmez. “Kuş Resimli Kazak” şiirinde de olduğu gibi yitirilen Edin, özne için artık kuşla özdeştir.

Doğa yitirilenin saflığını, ölümün ulviliğini ve gücü potansiyelinde barındırır. “Kuş Resimli Kazak”ta özne Saraybosna’daki soğuğa ve acılara karşı kuş resimli kazakla korunacaktır. Kuş umudun sembolüdür özne için. Umut korunduğu sürece kuşatmaların, savaşın ve ölümün üstesinden gelinecektir. “Siz Çiçekler Toplayın” ve “Güvercinlere Sığınmak” adlı şiirlerinde “Edin’i Unutmayacağım” şiirindeki gibi acı ve kayıp melodramatikleştirilmez. Doğanın dinginliği, umudu ve gücü; yarına, barışa ve var olmaya ilişkin inancı diri tutar.  Saraybosna’ya dair yazılan şiirlerden bir diğer olan “Şarkılarınızla Gelin”in ilk satırlarında çiçeklerle, kuşlarla, kelebeklerle, uçurtmalarla ve şarkılarla pozitifliğini, umudunu sergilerken son satırlarında “Ama sakın, / Uçaklarınızla gelmeyin” diyerek var olan acının ve savaşın kapısını aralar. Evet savaş, acı ve ölüm vardır Saraybosna’da ama doğaya dair olanla, doğal olanla ve çocukluğa dair olanla umudu koruyup geleceğe ışık tutmak ve barışı geri getirmek de mümkündür. Önce iyiyi ve güzeli verip daha sonra acı ve yoksunluğu çağrıştıran uçakla umutsuzluğun dozunu azaltır Akçiçek.

Gökhan Akçiçek, Bülbül Deresi adlı eserinde yer alan Saraybosna çocuklarına yazdığı şiirlerin yanı sıra Filistinli, Somalili, Çeçen ve Halepçeli çocuklar için de şiirler kaleme alır. Akçiçek’in şiirlerinde çocuk herhangi bir ırkı, dini, dilin, coğrafyayı, etnik kökeni ve sınıfı temsil etmez. “Muhammed El-Gul İçin”, “Filistinli Bir Çocuğun Sabah Şarkısı”, “Somalili Çocuk İçin”, “Nur Muhammed’in Şiiri”, “Eksilen Gül”, “Çeçenistan Çocukları İçin”, “Rüzgârlara Verilen Şarkı”, “Çiçeklerle Örtün Bizi”, “Buruk Teselli” ve “Son Dilek” şiirlerinde çocuk öznenin maruz bırakıldığı savaş, yoksulluk, işgal, açlık, ötekileştirilme ve ölüm okura ilk anlam olarak verilmez, notlarla açıklanır. Doğanın birleştirici gücü ve yüceliği, savaşın, açlığın, yokluğun ve yoksunluğun, işgalin parçalayıcılığı karşısında net olarak konumlanır. Çocuk özne ölür ama doğayla yeniden hayat bulur[7]. Çocuk öznenin yurdu işgal edilmiştir ama güvercinlerin özgürce uçuşları, yuvasının özgürlüğüne dair umut verir ve dayanak olur[8]. Çocuk özne ölür ama ya gül olarak düşer yere[9] ya da bir gül olarak yeniden doğar[10]. Çocuk özne sadece kendi ölümüyle sınanmaz; savaş dolayısıyla babasından yoksun bırakılışında yine doğa yetişir onun imdadına. Babasının gidişinin ardından “dağlara bakıp gülümser” ve babasının ardından bir gül açar “sessizce”[11]. Gül Akçiçek’in şiirlerinde sadece çocuk özneyi imlemez böylelikle. Gül hem kazanım hem yitiriliştir sessizce. Yani gül ölümdür, yitikliktir, yoksunlaşmadır.

Doğayı acıya kalkan yapan Akçiçek, duyguları dengede tutar. Çocuk okur karamsarlığın sınırlarında değil umudun içinden okur şiirlerini. Ölüm kelimesini ve teması şiirlerinde sıklıkla geçmez. Fakat ölümün varlığını “Nur Muhammed’in Şiiri”nde çocuk özneyi değil kuşu ölü olarak betimleyerek aktarır. Böylelikle hem yaşanan acıların, işgalin ve savaşın karşısında dururken hem de -okur olarak- çocuk öznenin “gerçeğe” maruz kalışını sağaltmaya çalışır.

Akçiçek şiir kitaplarında bir tema çerçevesinde şiirler kaleme alırken spesifik konular ve acılar üzerine de çeşitli şiirler kaleme alır. Örneğin Bülbül Deresi adlı eserinde “Halepçeli Çocuklar İçin” başlıklı şiir dizgisinde dört farklı şiir yer alır. Şiirlerin adı sırasıyla “Rüzgârlara Verilen Şarkı”, “Çiçeklerle Örtün Bizi”, “Buruk Teselli” ve “Son Dilek”tir. “Rüzgârlara Verilen Şarkı” ve “Çiçeklerle Örtün Bizi” şiirlerinde çocuk öznenin telkinini ve ölümü çocuk gerçeğinden okuruz. Diğer şiirlerde de sessiz gidiş olarak imlenen ölüm olgusunu görenlere seslenir çocuk özne. Acıya, ölüme, savaşa, katliama tanık olanlar sessizce şarkı söylemelidir ve ağlamamalıdır; tıpkı ölen(ler) gibi. Ölen ve ölüme paravan olmalıdır yaşayanlar, ölenlerin üzerini “Şarkılarla, çiçeklerle / Ve kuş sesleriyle”[12] örtmelidir ki gelecek; kalanlara, çocuğa hâlâ ümitvâr gözükebilsin. Ölüm şiirin çekirdeğinde yer alırken çekirdeğin dışı doğa ve eğlenceyle örülür. Ürkütmeden haberdar eder, sorgular ve sorgulatır, tenkit eder, umudun diri olduğunu ve olacağını hissettirir Akçiçek.

“Buruk Teselli”ye gelince, bu şiirinde de iki yaşında bir çocuk özneyi okuruz. Koşmayı, su içmeyi, saçını taramayı tek başına beceremez, henüz ölmeyi tek başına “beceremediği” gibi. Annesi diğer hayati eylemlerinde ona yardım ettiği gibi tek hayati olmayan gerçekte de yardım eder, onu yalnız bırakmaz.

“Son Dilek” şiiri de yine ölüm gerçeğinin odakta olduğu fakat bir o kadar da gidenin, kalanlara vasiyeti, eleştirisi ve tesellisidir. Çocuk özne adının çiçeğe verilmesini ister ve gerekçesi de çiçeklerin kin tutmamasıdır. Fakat neden bu isteğe sebep olan ölüm olgusu okura direkt olarak verilmez, sadece hissettirilir. Doğa için ırk, din, dil, cinsiyet ve etnik köken bir kin sebebi değildir. İnsan; kendinden olmayanı, kendi gibi olmayanı ve minör olanı, ötekileştirir. O kişiler artık kendisinden aşağıdadır, yok edilmesi gerekilen bir “mikrop”tur. Kendi sistemine dâhil edemediği, edilemeyecek olduğunu düşündüğü herkese ve her şeye karşı yani “mikroba” karşı kin duyar ve zamanı gelince sistemden dışarı atar.

Akçiçek’in Kuş Resimli Kazak adlı eserinde yer alan “Öyküsüz Kelebek” ve “Madalyasız Olmak” şiirleri bu kez savaşın kötü hatıralarına dairdir. “Öyküsüz Kelebek” şanslıdır çünkü ömrü bir güne sığar ve bu sayede savaş onun tek gerçeği ve tek hikâyesi olmayacaktır. Andadır hep; geçmiş ve gelecek özlemi, acısı, umudu ve umutsuzluğu, yoksunluklar ve savaş kanatlarındaki renkleri silemeyecektir. İnsanın karşısında konumlanır böylelikle, insan grilerden oluştuğu ve oluşacağı kadar kelebekler renklidir.  

“Madalyasız Olmak” şiirindeyse değindiğim majör ve minör karşıtlığı, yetişin ve çocuk özelinde kurulur. Savaşı kazanmış olan “madalyalı amcalar”ı tarih kitapları övgüyle bahsederken çocuklar o sayfalara dokunamaz. Madalyalı amcanın gururu çocuğun acısıdır aslında. Yani majör olanın gururu; minör olanın, öteki olanın ve aldatılmış olanın acısıdır. Yaşanan kayıplar “elleri ve kalpleri” titretir.

 

Sonuç Yerine

Akçiçek’in şiirlerinde sınırlar muğlaktır. Çocuk özne; acının içinde güzelden, doğadan, eğlenceden ve umuttan bahsederek acının, umutsuzluğun, savaşın, yoksunluğun ve yokluğun, şehirde küçülmenin ve kenara itilmenin eleştirisini deneyimler ve hayatın tüm olumsuzluğuna meydan okuma motivasyonu kazanır. Şiirleri umutsuzluğa sevk etmez salt pesimist bir yaklaşım barındırmaz. Şiirler pesimist başlar veya biter gibi gözüktüğü noktada okurunu ters köşe yapar ve pesimistin karşısına optimist bakışını da iliştirir. Gökhan Akçiçek ve şiirlerinin çocuk öznesi, anlatı düzleminde doğayı ve insanı yavaş yavaş yok eden ve tüketen şehirleşmeye, yoksulluğa, çocuk işçiliğe, savaşa başkaldırır. Yazma eyleminin farkındalık yaratma gücünün yanı sıra “yalnız değilsin, sesini duyuyorum, sessizce gitsen bile” diyerek acılarını azaltmayı hedeflerken çocuk öznenin karşısında duranın ve çocuk öznenin hayatına dâhil olan her şeyi yok edenin karşısında durur. Saf ve duru olanla kirlenmişin savaşıdır bu ve Akçiçek şiirlerinde safını belli eder.

 

Kaynakça

Akçiçek, Gökhan. Bülbül Deresi Şiirleri. İstanbul: Salıncak Yayınları, 2007

______________ Kuş Resimli Kazak. İstanbul: Uçan At Yayınları, 2017

______________Küçük İyilikler Sokağı. İstanbul: Uçan At Yayınları, 2018

Aydoğan, Zeynep Handan. Karanlıkta Görebiliyorum. İstanbul: Usturlab, 2021

Küpçük, Selçuk. “Şiirlerinde Çocukluğunu Gezdiren Şair: Gökhan Akçiçek”. Türk Dili, s. 837-844

Simmel, Georg. Bireysellik ve Kültür. İstanbul: Metis Yayınları, 2020

Şen, Cafer. “Gökhan Akçiçek’in Eserlerinde Bilinçdışının Telafisi Olarak Yakalanan Çocuksu Anlatım”. Turkish Studies, 3/4, 2008, 716-729

 


[1] Bu bölümde verilen tırnak içindeki alıntılar 20 Aralık 2022 tarihinde gerçekleştirilen Çocuk Yazını forumu dâhilindeki “Çocuklar İçin Şiir Üzerine Düşünceler 2” etkinliğinde Gökhan Akçiçek’in ifade ettikleridir.

[2] Bulutlar Örtmese Güneşi (1995), Bülbül Deresi (1996), Çocuklara Ölüm Yakışmaz (2000)

[3] Akçiçek’in şiir kitaplarını renk, ölüm, gökyüzü, deniz, yetiştirme yurdu, günler, hayvanlar ve deniz temalarında da incelemek mümkün olsa da yazının hacmi ve uzunluğu göz önüne alınarak belli temalara odaklanılmıştır.

[4] “Çocuk bakışı” kavramı, çocuk gözünden bakabilmeyi, çocuk düşünüp onun gibi hayal kurmayı ve onun gibi tarif etmeyi içerir. Çocuk diliyle konuşmayı ve çocuk aklıyla düşünmeyi içerir.

[5] “Çocuğa görelik” kavramı, eserin konu, biçim, anlatı, üslup, dil, bakış ve olay örgüsünden çocuk için uygunluğu önceler.

[6] “Çocuk gerçekliği” kavramı, çocuğun yetişkinlerden farklı kavrama yetisine sahip olmasından dolayı anlatının onun “gerçek”liğine yani yaşındaki dünyasına, bakışına, anlayışına, diline, varlığına uygun olmasıdır.

[7] Gökhan Akçiçek. Bülbül Deresi. İstanbul: Salıncak Yayınları, 2007, 51

[8] Akçiçek, Bülbül Deresi, 52

[9] Akçiçek, Bülbül Deresi, 55

[10] Akçiçek, Bülbül Deresi, 53

[11] Akçiçek, Bülbül Deresi, 56

[12] Akçiçek. Bülbül Deresi, 66