Dosya

Çocuklar İçin Şiirde Anlam Dünyası

Meryem Selva İnce ve Didem Arvas moderatörlüğünde Cahit Ökmen, Mehmet Atilla ve Nazmi Ağıl ile "Çocuklar İçin Şiirde Anlam Dünyası" üzerine konuşuldu.

Çocuk Yazını’nın ev sahipliği yaptığı Çocuklar İçin Şiir buluşmalarının ilk etkinliğinde Meryem Selva İnce ve Didem Arvas moderatörlüğünde Cahit Ökmen, Mehmet Atilla ve Nazmi Ağıl ile "Çocuklar İçin Şiirde Anlam Dünyası" konuşuldu. Etkinlik, moderatörlerin şairlerin biyografilerini ve şiirlerinden bazı parçalar okumasıyla başladı.

 

Çocuklar İçin Şiir Yazmaya İlk Adım ve Kurulan Bağ Üzerine

Cahit Ökmen sözlerine edebiyat öğretmeni ve eğitimci kimliği üzerinden başlayarak öğrenci kitlesinin 6-10 yaş arasında değiştiği sırada bu yaş grubu özelliklerini tanıma ve gözlemleme fırsatı bulduğunu belirtti. Bu sayede de çocuk edebiyatı ve çocuk şiiriyle tanışarak bu alanın ne kadar özen ve dikkat istediğinin bilincine vardığını ekledi. Ökmen, çocuklar için şiir yazmaya başlamasının temel faktörü olarak eğitim ortamlarında ve araçlarında karşılaştığımız şiire yüklenen eğitsel işlevi gösterdi. Çocuk şiirinin basit, önemsiz ve estetik ölçütlerden yoksun olarak algılanması onu çocuk şiirleri yazmaya teşvik etmiştir. Buna ek olarak baba olmasının ve bir çocuğun büyümesine tanıklık etmenin de şiire başlamasında etkili olduğunu belirtti. Ökmen, şiir örnekleri etrafında çocuğun özne ve nesne olması bağlamına dikkat çekerek amacın sadece çocuğa öğüt vermek olduğu şiirlerde çocuğun nesneleştirildiğine dikkat çekti. Ökmen, şiire başlamasında önemli bir rol oynayan, Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirlerinden örnek vererek çocuğun özneleşmesinin estetik ölçütler açısından önemli olduğunu belirtti. Ökmen, Dağlarca’nın şiirlerinde düş gücününün ateşlediğini belirterek yalın ve basit olan arasındaki ayrıma dikkat çekti:

“Şiir dili özgürleştiricidir; yaşamı dönüştürür çünkü. O dile çarptığımızda dünya artık eski dünya değildir. Sözcükler alışılmış, kanıksanmış o varlık durumlarını yepyeni ilişki ağlarıyla birleştirip bizi yeni anlam dünyalarının içine sokarlar.”

Cahit Ökmen’in ardından Mehmet Atilla şiire çocuklar için değil de yetişkinler için başladığını belirtti. Atilla, pek çok öykü ve şiir yarışmalarına katılmıştır ve şiir yarışmalarından dereceler almıştır. Şiir anlamında çocukları yetişkinler ile eşitlemek istediğini ifade eden Atilla, bunun çocukların şiir ile bağ kurmasını kolaylaştıracağını ekledi.

Ardından Nazmi Ağıl sözlerine çocuk şiirine oyun gözüyle yaklaştığını söyleyerek başladı. Çocukluktan itibaren şiire ilgisinin olduğunu söyleyen Ağıl, bu durumun dile olan sevgisinden kaynaklandığını ifade etti. Çocuk şiirine yönelmesi ise daha sonra gerçekleşmiştir. Ağıl çocuklar için şiir yazmadaki amacının dili sevdirmek ve şiir okumaya özendirmek olduğunu belirtti.

İlk soruya verilen cevaplarda şiirin imge ile kurduğu ilişkiye değinildi ve asıl meseleye yani çocuklar için şiirin de estetik bir düzleme oturabileceğine dair vurgu yapıldı.

 

Şaire göre çocuklar için şiirde anlatım teknikleri ve türler arası geçiş bir imkân mı değil mi?

Mehmet Atilla imgesel şiirler kadar oyunbaz şiirlere de ihtiyaç olduğunu belirtti. Atilla için şiirde önemli olan husus, tarz fark etmeksizin, imgesel veya yalın olan metinlerin şiir bilincine ve tekniğine uygun olmasıdır. Atilla, kendi şiirlerinin çocukları zihnen zorlayan imgesel bir özelliğe sahip olduğunu belirtti. Şiirde kullanılan bu tekniklerin okur için kendi yorumunu katması için bir yöntem olduğunu ekledi. Bu teknikler sayesinde “Okurdan da şiiri anlama noktasında emek vermesi beklenir.” şeklinde yorum yaptı. Atilla, türler arası geçişl bağlamında bir şiir-roman denemesi yapmıştır. Olay örgüsünü şiir formatında sunarak şiiri uyak kalıbından kurtarıp serbest şiire yaklaştırdığını belirtti. Atilla; hayatın içinde yer alan, açıklanması ve anlaşılması zor ve yoğun temaları şiir dilinin büyüleyiciliğine yedirerek gerçekleştirmek istediği için böyle bir yönteme başvurduğunu da ekledi.

Nazmi Ağıl türler arası geçiş konusunun ilgisini çektiğini ve bilmeceyi bir tür olarak görüp şiirlerinde de buna yer verdiğini belirtti. Bu sayede şiir karşısında çocuk okurun bir özne olarak bilmeceyi çözme noktasında aktif rol aldığını anlattı. Ağıl, şiir teknikleri noktasında kelime uydurma ve sözcük üretme açısından saçmalamaktan korkmamanın çocuğu şiir okumaya ve yazmaya teşvik edeceğini vurguladı.

Cahit Ökmen çocuklar için şiir yazan şairlerin dil oyunları noktasında cesur olması gerektiğini vurgulayarak söze başladı. Ökmen buna ek olarak çocuğun zihin dünyasına aşina olan şairin, şiir tekniklerini nitelikli bir şekilde kullanmasının dil sevgisini, dil bilincini ve dil gücünü çocuğa göstermesi bakımından önemli olduğunu ifade etti.

 

Sanattan Geçen Yol: Dünyanın zalim ve kalpsiz olmamasını sağlayacak çocuklar yetiştirmek!

 

Mehmet Atilla çocukların hayattan ve hayatın içindeki gerçeklerden soyutlanmaması gerektiğini vurguladı. Savaş karşısında barışın yüceltilmesi ve açlık gibi temalara eğilen Atilla, bu gerçeklerin metinlerde her türlü zorluğa rağmen yer verilmesini bir sorumluluk olarak gördüğünü belirtti.

Cahit Ökmen pedagog İnci Vural’dan bir alıntı yaparak söze başladı: “Günümüzdeki çocuklar sınır koymayan ebeveyn yaklaşımıyla her şeyi yapmakta özgürler ama hissetmekte özgür değiller.” Buradan hareketle Ökmen, çocuklara her zaman hayatın pozitif yanını göstermekle onları koruduğumuz yanılgısına kapıldığımızı oysa bunu yaparak onların insanî algısını sekteye uğrattığımızı ifade etti. Hayatın içindeki bu gerçeklerin çocuklara edebî yolla gösterilmesinin onlara zarar vermeyeceğini bilakis zihinlerinde ve kalplerinde sahici bir duyarlılık oluşturacağını ekledi.

Nazmi Ağıl ise önceki soruya ek olarak şiirdeki oyunsuluğun çocuğun kendisini zeki hissederek kendisine olan güvenini perçinlediğini vurgulayarak söze başladı. Hayatın içinde yer alan temalara, çevre ve eşitlik konuları haricinde, yer vermediğini belirtti. Ağıl, önemli olan noktanın çocuklara bu temaların olması gerektiği gibi verildikçe onların her şeyi anlayabileceğini hatırlattı.

 

Yetişkin dünyasında konuştuğumuz şiirsel imgelem ve lirik benlik çocuklar için şiirde nasıl ortaya çıkıyor, çocuk okura ne söylüyor?

Nazmi Ağıl, önceki soruya ek olarak çocuklar için yazdığı şiirlerinde hayatta yer alan gerçekçi temalara yer vermeyip mizaha ve oyuna yönelmesinin sebebinin yetişkin şiirlerinden bir kaçış çabası olduğuna işaret etti. Ayrıca şiirde kullanılan imgelerin çocukların güncel hayat akışında yenilenmesi gerektiğini ekledi.

Cahit Ökmen, çocukların hayatında olan kavramların farklı bakış açılarıyla ve bağlamlarla kullanılması gerektiğini açıkladı. Kendi şiirinde kullandığı dağ, ejderha imgeleri ile yaşam alanı daralan çocuk konusuna vurgu yaptı.

Mehmet Atilla ise sözcüklerin ortak kullanım içinde olduğunu ve çocuk evrenine yaklaşmak için kolaya kaçma amacı olmadan özgün bir şekilde kullanılması gerektiğini tekrarladı. Bu özgünlüğün ardından lirik benliğin ortaya çıktığını ekledi. Nazmi Ağıl’ın şiirlerini işaret ederek oyunsuluğun ve mizahın lirik benlikten ziyade ortak bir benlik kurulmasına yardımcı olduğunu ifade etti.

 

Azınlığa Yazgılı Bir Tür: Ebeveyn okur, öğretmen okur ve çocuk okur üçgeninde şiir ve şiir okurluğu.

 

Şiirin herkesin okuyabileceği veya ilgi duyabileceği bir tür olmadığını belirten Mehmet Atilla, öğretmen ve ebeveynlere eleştirel bakmadığını sadece bu noktada öğretmenlerin iyi niyetli olmakla birlikte özgür olmadığını ifade etti. Çünkü nitelikli şiir ile çocuğun buluşmasının müfredat bakımından daha zor olduğunu ekleyerek velilerin de bu durumda payı olduğunu hatırlattı.

Cahit Ökmen dil algısı gelişmemiş insanlara göre şiirin ürkütücü ve korkutucu bir tarafının olduğunu ifade etti. Bunun sebebinin; şiir dilinin gündelik dilden kopuk olduğu algısı ve Türkçe-Edebiyat eğitimindeki şiir incelemelerinin yüzeyselliği olduğunu açıkladı.

Nazmi Ağıl ise Ökmen’in de ifade ettiği gibi şiirden korkulduğunu ve şairin ayrıksı biri olarak görüldüğünü belirtti. Geçmişte şiirin geniş kitlelere ulaştığını ve bu durumun gelecekte de yeniden yaşanabileceğini ifade etti. Ağıl, piyasanın şairi didaktizme yönlendirip onu tema olarak sınırlandırdığına dikkat çekip şiir zevki olmayan ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocukların tercihlerine saygı duyması gerektiğine dair telkinde bulundu.

Son olarak edebiyat sosyolojisi bağlamında seçici okur kitlesinin ve yayınevlerinin de bu bilinci oluşturma noktasında sorumluluğu olduğuna dikkat çekildi.