Dosya

Türkçe Çocuk Şiirinde Arayışlar: Gelenek ve Yeni Söyleyişler

Yasemin Yılmaz Yüksek moderatörlüğünde gerçekleşen "Türkçe Çocuk Şiirinde Arayışlar; Gelenek ve Yeni Söyleyişler" etkinliğinde Koray Avcı Çakman ve Gülsevin Kıral ağırlandı.

Çocuk Yazını ilkleri gerçekleştirmeye devam ediyor! 

Çocuk Yazını'nın ev sahipliğini yaptığı Çocuklar İçin Şiir buluşmalarının ikinci etkinliğinde Yasemin Yılmaz moderatörlüğünde Koray Avcı Çakman ve Gülsevin Kıral ile "Türkçe Çocuk Şiirinde Arayışlar: Gelenek ve Yeni Söyleyişler" konuşuldu. Forum, yazarların kısa biyografisinin okunması ve şairlerin birer şiirinin okunmasıyla başladı.

 

Dere Tepe Efsane

Dere tepe efsane; anlatıla söylene,

Beşikteki bebeye, uyuklayan nineye...

Geçmişten günümüze gelmiş,

Bir dinleyen bir daha istemiş.

 

Kimi bire bin katmış,

Duyan duymayan buna şaşmış.

Masallarda nasıl develer tellal,

Pireler berber ise;

Söylencelerde de

Kurt, kuş konuşur,

Dağ, dağa kavuşur,

Olmaz denilen olur.

 

Y.Y.: Şiir yazmaya ne zaman başladınız?

K.A.Ç.: Beyaz Kedim Siyah Kedim

Sarı kedim adı rengin olsun dedim

Rengin ablamın adıdır

O şimdi kızacak bana

Fakat öğretmenim söyledi ya

Rengin demek renkli demek

Bu şiiri babamdan dinlediğim zaman daha okula bile başlamamıştım. Çok şanslıyım çünkü şiir okunan bir evde büyüdüm. Babam iyi şiirler bilir ve ezbere okurdu. Annem de beni yazmam için teşvik ederdi. Şiirin kokusunu, tadını alarak büyüyünce şiirin büyülü dünyasına adım atıyorsunuz. İlkokul yıllarında babamla kelimeleri dize dize ilk şiirlerimi yazmaya başladım. Bana göre şiir, diğer türler gibi üniversiteyi bitirip yazılacak bir metin değil, onunla büyümek, bolca temas etmek ve okumak gerekiyor. O zaman insanın içinden, “Keşke ben de böyle şiirler yazsam.” demek geliyor. İşte benim şiir hikayem böyle başladı. 

Y.Y.: 80.000’i aşkın okura ulaşan Almarpa’nın Gizemi adlı romanınızda efsane ve söylencelerden yararlanılarak oluşturulmuş bir kurgu var. Dere Tepe Efsane kitabınız ise Anadolu’nun ev sahipliğini yaptığı efsaneleri okurla buluşturuyor. Masal Dolu Anadolu da aynı şekilde Anadolu coğrafyasının masal geleneğini günümüze taşıyor. Çocuk edebiyatının sözlü gelenekle bu yakından ilişkisi konusunda neler söylemek istersiniz?

K.A.Ç.: Halk Edebiyatının önemli bir türü sözlü gelenek: bir çocuğun dinlediği masallar, kuklalar, oyunlar, tekerlemeler gibi çok geniş bir yelpazeyi içinde barındırır. Ben de bu zenginliği çocuklar ile buluşturularak, korunması ve geleceğe aktarılması gerektiğini düşünüyorum. Her birinin içinde fantastik ögeler, gizem ve günümüz çocuğunu yakalayabilecek mizah var. Ben gelenekteki bu özgünlüğü yazılarımda kullanmayı seviyorum. Almarpa’nın Gizemi kitabındaki kuşçu karakter anlatmak istediklerini efsaneler aracılığı ile aktarıyordu. Bu fikir çok hoşuma gitti ve ben neden yeniden yazmıyorum diye düşündüm. Araştırmalarım sonucunda ülkemizde sözlü geleneğin ne kadar büyük bir zenginliğe sahip olduğunu öğrendim. Madem dere tepe efsane dolu dedim ve yazdım. Masal Dolu Anadolu kitabını da aynı heyecanla yazdım.

Y.Y.: Masallarda mizah ve aynı zamanda korku var. Günümüzde çocuk edebiyatı metinlerinde korku hala tartışmalı bir konu. Ama siz mizah ve korkuyu işleyerek eserlerinize zenginlik katıyorsunuz.

K.A.Ç.: Akılda kalan iyi eserler duygu aktarır. Bunun sırrı kahramanımızın duygularıyla kurduğumuz bağdır. Ben çocukları gıdıklamayı seviyorum. Gerçekte onları kokutacak birçok şey satırların arasında onlara bambaşka duygular yaşatıyor. Ötekinin gözünden bakmayı öğretiyor. Bazı çocuklar soluk soluğa okumak ve kahramanın nefesini ensesinde hissetmek istiyor. Edebiyatın böyle bir gücü var ve ben bunu kullanmayı seviyorum. Efsaneler ve masallarda korku ögeleri çok var. Ama bunu yeniden yazarken çocuğa görelik bağlamında yaş grubuna uygun, yumuşak bir dil ile dönüştürmeye çalıştım.

Y.Y.: Bu yaptığınız sözlü geleneğin aslında sonsuz kez yeniden yazılma imkanı sunduğunu ve edebiyatın büyük zenginliğini gösteriyor.

K.A.Ç.: Evet, sonsuz kez yazma imkânı veren bir alan. Örneğin Nasrettin Hoca fıkralarını şiir formunda ve farklı romlarda defalarca yayınlayabilirsiniz. Ben araştırırken elmanın, lalenin, ipeğin, kalenin, taşın, derenin tepenin hepsinin bir efsanesi olduğunu öğrendim. Bu kadarını ben de bilmiyordum. Bu nedenle hem heyecanlandım hem de yeni şeyler öğrenme fırsatım oldu. Sözlü geleneğin bize anlatılandan daha fazlası olduğu ve arka planın çok zengin olduğunu gördüm. Efsanesi, tekerlemesi, bilmecesiyle bu tür bir zenginliğe sahip olduğumuz için çocuk edebiyatçıları olarak çok şanslıyız.

Y.Y.: Dere Tepe Efsane kitabınızda efsanelerin şiir formatında yazıldığını görüyoruz. “Dorukları göğe sevdalı dağlar, / Kekik, fesleğen kokulu çayırlar, / Suları coşkun akan pınarlar, / Daracık sokaklarda uzanan taşlar, Kim bilir bağrında ne hikayeler saklar demişsiniz.” Bursa’ya “Cennet Bursa” denmesinin sebeplerini, Amasya’nın neden elmasıyla meşhur olduğunu, Karsambaç’ın nasıl Kahramanmaraş dondurmasına dönüştüğünü öğreniyoruz. Masallardan kesitler, tarihi anekdotlarla harmanlanarak yeni şehir öyküleri yaratılmasında kullanılıyor. Şiirlerdeki sembol dili, soyutlama ve kapalı anlatıdan sıyrılmış bir dilden bahsedebilir miyiz bu kitabınızda?

K.A.Ç.: Bu kitapta ülkemizdeki yedi bölgenin öne çıkan şehirlerinin efsanelerini aktarmaya çalıştım. Bunu yaparken şiirin, efsanenin önüne geçmemesine özen gösterdim ve şiirin melodik yapısından yararlandım. Elmanın gerçek anlamını ele aldım ve şiirimsi yönü olanı zihnimizdeki çağrışımsal anlamını kullanmadan estetize etmeye çalıştım. Efsaneler yazıldığı yer, oradaki nesne ile birlikte bütün olarak ele alındığında bizde farklı duygular uyandırıyor. Yaş gurubu itibariyle çok kapalı anlatıma gitmek yerine daha açık bir anlatımı tercih ettim. Çocuğun acaba gerçek mi duygusunu hissetmesini istedim.

Y.Y.: Çocuk şiiri imgeye mi yaslanır yoksa oyunbaz mıdır? diye önceki oturumlarda konuşuldu. Şair ve yazarların tutumları farklı olmakla birlikte siz daha çok oyunbazlığı şiir dili ile estetize ediyorsunuz diyebilir miyiz?

K.A.Ç.: Çocuklar için yazarken katı kurallar olmamasını doğru buluyorum. Amasya’nın elması farklı bir yazma imkânı verirken Kaf Dağı başka bir imkan veriyor. Hepsiyle yazabilmek güzel. Genel geçer kural olduğuna inanmıyorum ve yazmıyorum. Başka kitaplarımda örnekler var. Sözcükler ve kahraman size tarzınız konusunda yardımcı oluyor. Efsane ve destanlar günümüz çocukları tarafından okunmuyor, bilinmiyor maalesef. Sadece çocuklar değil yetişkinler de yaşadıkları yer ve çevresindeki birçok antik kenti bilmiyor. Onlara taş yığını gözüyle bakıyor. Evet yabancı turistler olsun ancak bizler de gidelim görelim ve hikâyelerini öğrenelim isterim. Tarih yol gösterirken, efsaneler de size bir şeyler anlatır. Bunları bilerek, dinleyerek büyüyen nesillerin daha farklı olacağını düşünerek yazdım kitaplarımı.

Y.Y.: Masal Dolu Anadolu kitabınızdan bir alıntıyla devam edelim. “İbiş ile Değirmenci Memiş” masalından:

Bir varmış bir yokmuş,

İnsanın başından geçenler,

Kumlardan çokmuş.

Buralar dağ, oralar dere iken,

Köyün birinde İbiş oğlan yaşarmış.

 

İbiş bir gün bir çuval buğdayı,

Yüklemiş eşeğinin sırtına,

Koyulmuş değirmenin yoluna.

Onu gören değirmenci Memiş şöyle demiş:

“Gel seninle uydurma yarışması yapalım...”

 

Değirmenci ve İbiş sırasıyla söz alarak masallar anlatıyorlar. Masal anlatıcısı bu iki karakterin masallarını da aktarıyor okura. Siz de kitabın başında “Bire bin kattım/Bilene bilmeyene anlattım” diyorsunuz. Teknolojiyi ve dijitalleşmeyi bir kenara koyarsak, sözün ve dolayısıyla masalın sonu gelmeyecek gibi güçlü bir argümandan bahsedebilir miyiz?

K.A.Ç.: Evet masallar hep var olacak. Usta masalcı Eflatun Cem Güney’in çok sevdiğim bir dizesi:

“Masal deyip geçmeyin kökleri vardır geçmişe dayanır,

Dağ gibi dalları vardır yeşerir gider bağ gibi .”

Masal, hem çocuk hem yetişkin edebiyatı için yeri çok sağlam bir türdür. İçinde fantastik ögeler barındırır. Aynı zamanda bir gerçeklik algısı vardır, iyi ve kötünün savaşı vardır, güldürür. Bu anlamda masal içinde barındırdığı öğeler ile zengin bir kaynaktır. Çocuk edebiyatında günümüz çocuğunu yakalamak için dijital çağda dönüştürülerek yeniden var olacaklar. Belki anlatıcıları babaanne nineler olmayacak ama yeni söyleyişler var oldukça masal var olacaktır.

Y.Y.: Masalın bir ihtiyaç olması konusunu önemsiyorum. Çağın adı her ne olursa olsun masalların yeniden yazılıyor olmasının adı aslında bir umut. Kültürümüzü kaybetmeyeceğimize dair, hayatı daha iyi anlamlandırabileceğimize dair…

K.A.Ç.: Anlatsam hayatım roman olur deriz hüzünlü bir şeklide. Oysa masal olur desek Kaf Dağı’nda çok mutlu, gökten üç elmanın düştüğü daha güzel bir hayatımız olur diye umut ediyorum.

Y.Y.: Dere Tepe Efsane kitabı toplam yirmi altı şehirle alakalı efsaneler içeriyor. Efsanelerin yazıya aktarımı sonrasında gerçekmiş gibi algılandıklarını biliyoruz. Çocuk edebiyatı efsane-gerçek ayrımını kabul eder mi ya da sorgular mı?

K.A.Ç.: Efsaneler binlerce yıl önce teknoloji bu kadar gelişmediği halde o kadar güzel anlatılmış ki bir yetişkin olarak ben dahi okurken acaba dediğim çok şey olmuştur. Bunu yaparken bazı bilgiler aktarırken, duygularınızı tetikleyip sizi düşündürür. Bunlar efsanenin türsel özellikleri içinde vardır. Edebi metinler içinde var olan olumsuz duyguyu çocuk okuru etkileyecek diye kaldıramayız. Çocuk bir şekilde bununla karşılaşmalı. Örneğin kıskançlık duygusu metinde verirken çocuğa kıskanç olmayı öğretmeyiz. Burada önemli olan neyi ne kadar anlattığınızdır. Efsanelerde de ben buna dikkat ettim. Çıkış noktam çocukların efsaneleri okumaları ve öğrenmeleri. Dere Tepe Efsane kitabımda onu şöyle dile getirdim:

“Efsaneler bir yerde ad olur

Bazen bir konu Türkiye 

Bazen dilde bir deyim

Bazen şiirde bir dize…”

Yüz yıllar önce var edilmiş bu eserler çocuğa göre uyarlanıp geleceğe aktarılmalı. Teknolojiden çok edebiyatın büyük bir gücü vardır. Bunu kelimelerin büyülü gücü şiir aracılığıyla yaptım. Bu nedenle Dere Tepe Efsane’nin dili şiirdi. Masal Dolu Anadolu da bunu şöyle dile getirdim:

“…Falanca’dan Filanca’dan

Var Bey’den Yok Hanım’dan

Çıtı Kız’dan Pıtı Oğlan’dan

Duydum duydum da

Bire bin kattım

Bilene bilmeyene anlattım.”

Bu masalda geçen karakterlerin yörelerde adları değişse de ile hepsiyle bu güzel yurdun farklı farklı yöre ve efsanesini öğreniyoruz.

Y.Y.: Şiir evrensel bir dildir. Onu bir zamana bir mekâna hapsedemezsiniz. O yüzden bu kadar büyülü bir şekilde masallar, efsaneler hep var ve söylenmeye devam edecek.

K.A.Ç.: Ben şiir okurken, dinlerken melodiler duyarım. Bu onun evrenselliğini gösterir. Şiir bizim dünyayı kelimeler ile görmemizi sağlıyor. Ben de her iki kitabımda da şiirin büyülü özelliğinden yararlanmaya çalıştım.

Y.Y.: Gülsevin Kıral’ın bir şiiri ile devam edelim.

Bizim deve tellal deve

Evvel zaman içinde

Kalbur saman içinde

Deve tellal iken

Pire berber iken...

 

Pirenin berberliği ayrı konu

Asıl merak ettiğim

Devenin nasıl tellal olduğu.

 

Bizim pire berber pire

Pire yine berbermiş o uzak köyde.

Ama bu sefer aklı tastamam işinde,

Artık herkesi tıraş ediyor ya özenle

Eline su dökemez olmuş hiç kimse.

Tez zamanda namı saraya varmış,

Padişah onu yanına çağırtmış.

Şehzadenin damatlık tıraşını

Bilin bakalım kim yapmış?

 

Y.Y.: Çocuklar için şiir yazmaya ne zaman başladınız?

G.K.: Çocukken Doğan Kardeş dergisinde yazdığım şiiri saymazsak, 2000 yılında Kırmızı Fare Çocuk Edebiyatı dergisinde ilk şiirim yayımlandı. Sıkıntılı bir iş yaşamı geçirdiğim 2002 yılında “Kalbur Saman İçinde” şiirimi yazdım. Başlarda rahatlamak için şiir ve tekerleme yazmaya başlamıştım. Daha sonra Tudem Yayınları’nın 2005 yılında düzenlediği masal yarışmasına katılmaya karar verdim. Bu süreçte çok masal okudum, özellikle Tarık Dursun K. ve Eflatun Cem Güney’in masalları bana ilham kaynağı oldu. O yarışmada mansiyon ödülü aldım. Bu eserim 2008 yılında Berber Pire Tellal Deve ismiyle Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlandı. Aradan yıllar geçti ve ben yine tekerlemelerle oynamak istiyordum çünkü yazarken çok eğleniyordum. Sarımsaklanır mı Kedi? kitabını bu istekle yazdım ve 2019 yılında yayımlandı.

Y.Y.: Kitaplarınız tekerlemelerden esinlenerek yaratılmış öykülerden oluşuyor. Tekerlemelerin işlevi ve çocuklar üzerindeki etkisi hakkında ne söylemek istersiniz?

G.K.: Tekerlemeler ve oyunlar kardeştir. Oyun harekete dayalı iken tekerlemeler sese dayalıdır. İkisi de zevkli, heyecanlı ve eğlencelidir. Tekerlemede çocuk ruhunun serbestliği, rüyalar, yalan, abartı, mizah gibi unsurlar vardır. Öte yandan olmayacak olayları, düşünceleri bir araya getirerek bizi şaşırtabiliyor. Söz dizimi ve dağarcığı dilin sınırlarını zorlayabiliyor. Kimi zaman anlamsız gibi görünen söz dizeleri, çocuğa ahenk ve ritim duygusu verirken dile de kıvraklık özelliği kazandırıyor. Bu çağrışım zenginliği çocuğun hayal dünyasını besliyor. Bütün bu öğeler çocuğu şiire doğru hazırlıyor. Halk edebiyatında tekerlemenin yeri çok kıymetlidir. Tekerleme oyuna yakın olduğu gibi masala da yakındır. Masalın girişinde söylenen tekerlemeyle anlatıcı okura bambaşka diyarlara gitmeyi vaat eder. Ortalarda bizi şaşırtır. Sonunda gökten üç elma düşer ve mutlu sonla biter. Dinlediğinin gerçek olmadığını bildiği halde ona inanması çocuğa müthiş bir soyutlama imkânı sunar. Bir de yalanlama dediğimiz tekerleme ile bezeli masal türü vardır. Bu teknikte olağan üstülük, çağrışım zenginliği ve abartı çocuğun hayal gücünü geliştirmektedir. Ben de bu nedenle tekerlemeleri diğer türlerden daha ilginç buluyorum. Ancak yaptığım etkinliklerde günümüz çocuklarının eskiye nazaran çok tekerleme bilmediğini gözlemliyorum. Bu ihtiyacın kısmen de olsa karşılanması gereği, beni farkında olmadan bu alana yöneltmiş olabilir.

Y.Y.: Berber Pire, Tellal Deve için kitap kapağında “öykü şiirler” tanımlaması yapılmış. (Sayfaları incelediğimizde bir çocuğun bir gününü, o gün içerisinde annesiyle diyaloglarının içine sığdırılmış öyküleri ve masalları okuyoruz.) Burada yapılan öykünün şiirsel bir dille yazılması mıdır?

G.K.: Berber Pire, Tellal Deve kitabının başında kullandığım tekerlemelerin her bir dizesi için yeni öykü ya da masal ürettim. Sarımsaklanır mı Kedi?’de işe çocukların oyunlarda kullandığı veya oyun olsun diye söylediği tekerlemeleri kullanarak şiirler yazdım. Her iki kitapta da masal ögeleri çok fazla var. Bazıları çocuğun günlük yaşamından bazıları Nasrettin Hoca fıkralarından besleniyor. Bu nedenle bir kalıba sığdırmak çok zor. Öykü, şiir, masal, fıkra, tekerlemeden oluşan kitaplar diyebiliriz. Mesela “Kalburüstü” şiirinde Nasrettin Hoca fıkrasına gönderme var. Sarımsaklanır mı Kedi? kitabındaki “Gündüz ve Gece” şiirinde ise ninesinden dinlediği bir masala fen dersinden öğrendikleriyle gönderme yapan bir çocuk var.

Y.Y.: Sarımsaklanır mı Kedi? kitabındaki “Tarlada İzi Olanın Harmanda Yüzü Olur” isimli öyküde Keloğlan’ın zekası, köy halkını zalim ağanın elinden kurtarıyor. “Çoban Ayşe”de ise geleneksel rollerin ters yüz edilmesi söz konusu. Keloğlan tembel bir çoban ve Ayşe onu ev işleriyle görevlendiriyor. Kendisi de başarılı, ünlü bir çoban oluyor.

G.K.: O şiirde aile içi rolleri ters yüz etmek istedim. Kadının illa evdeki işleri yapması gerekmez kadın dışarıda da çalışabilir. Erkekler de ev işinde başarılı olabilir. Bununla çocuğun kafasına bir soru işareti koymak istedim.

Y.Y.: Bir alıntıyla başlayalım:

Bilirsiniz sultanın buyruğunu.

Hani der: Ben anlamam varı yoğu.

Her kim ki, kızımla evlenmek ister,

Tez getire Kafdağı’nın ardındaki

Şu meşhur Zümrüdüanka kuşunu.

En sevdiğim ders coğrafya

Bayılırım atlas karıştırmaya

Ama bir türlü bulamadım Kafdağı’nı.

Rastlamadım, ne oraya gidip gelene

Ne de bir gün tur düzenleyene.

Kafdağı, uygun fiyatla beş gün dört gece!

Öğretmenlerim de yanıtlamadılar sorumu

Dediler: Daha sonra işleyeceğiz bu konuyu.

Kitabınızda hem anne hem çocuk anlatıcı var. Konuşma çizgisi ya da tırnak işareti gibi araçlar kullanılmadan oluşturulmuş diyaloglar okuyoruz. Yetişkinler, masalları çocuğa aktaran anlatıcı olarak okurun alışık olduğu bir masal dili kullanıyor. Çocuk anlatıcı ise bir çocuğun duyduğu bir masalı nasıl algılayabileceğini örneklendiriyor. Anlatının yapısal özelliklerine baktığımızda çocuk mu kendi gündelik gerçekliğine masalı dahil ediyor yoksa kendisi mi masal dünyasının içine dahil oluyor? 

G.K.: Her ikisi de diyebiliriz. Yukarıda alıntıladığımız masalları kendi gerçekliğine dahil ediyor. “Az Gittim Uz Gittim” öyküsüne bakarsak oradaki çocuğun kendi gerçekliğini masala dahil ettiğini görüyoruz. İlk yazdığım metinlerde çok diyalog olduğundan çok tırnak işareti vardı. Konuşmaları başka renklerle gösterme fikri Günışığı Kitaplığı’nın önerisiydi. Kitabımın çizimlerini Mustafa Delioğlu ve tasarımını Suzan Aral yaptı. Çok şanslıyım ki 2008 yılında Berber Pire Tellal Deve en iyi kapak tasarım ödülü aldı. Sarımsaklanır mı Kedi? kitabını ise Sadi Güran çizdi.

Y.Y.: Kitabı okurken çocukların renklere nasıl yaklaşacağını düşündüm. Her bir anlatıcının ağzından çıkan söz anlatıya ait bir renkle gösterilmiş. Aslında kitabın tasarımı bile bir oyun. Çocukların masal ve kendi gerçekliği ile harmanlaması çocuklar için çok katmanlı bir gerçeklik algısı oluşturuyor. Bu bir çatışma aslında ama onlar için olumsuz değil aksine farklı farklı pencerelerden bakma imkânı sunuyor. Biz de çocukların ne kadar geniş ufuklara sahip bireyler olduğunu görüyoruz.

Y.Y.: Berber Pire Tellal Deve kitabının ilk sayfalarında “unutmamak için en iyisi masal dinlemeli, masal söylemeli” satırları var. Sözlü geleneğe, masalların yazıya dökülmeden önceki zamanlara bir gönderme olarak okuyorum bu satırları. Devingen, sürekli değişen, aktarılırken farklılaşan masallardan bahsediyoruz. Berber Pire, Tellal Deve kitabınızda da masallar iç içe. Adeta bir masal diğerine el veriyor ve şiirsel bir dille anlatılıyor. Aynı zamanda kalburun samanın içine nasıl girdiğini, kerevetin ne olduğu, üzerine kimin oturduğu yine masal içerisinde anlatılıyor. Masal, masalı doğuruyor diyebilir miyiz burada? Masalın tarihi süreç içerisinde aktarımı ve yeniden doğuşu hakkında neler söylemek istersiniz?

G.K.: Masallar devingen ve yeniden dönüşen formlardır. Ortaya çıktıkları yerin ve zamanın izlerini taşıyor. İnsanların yaşadığı coğrafya, bakış açıları, günlük hayat ve inançlarına dair birçok ip ucu veriyor. İstek ve arzularını anlatıyor. Kuşaklar arası aktarılırken bu sefer yeni anlatıcıya göre şekilleniyor. Keşke kuşaklar arası masalların değişimini izleyebilsek. Bu müthiş bir sosyolojik çalışma olurdu. Bugün masallara baktığımızda sözlü gelenekten çıkıp kitap, film ve etkinliklerin konusu olduğunu görüyoruz. Günümüze uyarlanmış yeni kurguları var. En çok rastlanılanlar ise kurtarılmayı bekleyen kadın karakterler ile güçlü kadın karakterlerin ikame edildiğini görüyoruz. Bu bence de doğru bir yaklaşım. Son yüzyılda kadınlar birçok kazanım elde etti ancak daha gidecek epey yolumuz var. Edebi eserler özelinde çocuk edebiyatı yansıtma işlevi yanısıra şekillendirici özelliği de vardır. Ben de bu bağlamda Keloğlan´ın karısını Çoban Ayşe yaparak geleneksel anlatıyı ters yüz etmeye çalıştım. Yani yazdığımız şeyler içinde bulunduğumuz zamandan izler taşır. Örneğin son zamanlarda ülkemizden yurtdışına giden birçok genç var. Ben bu konuyu, “Minarede bir kuş var kanadında gümüş var. Eniştemin cebinde türlü türlü yemiş var.” tekerlemesiyle harmanlayarak bir şiir yazdım. Bu yeniden yazım ile ana dile özlemi anlatmak istedim. Dolaysıyla tekerlemenin yeniden yazım hali günümüzden esinlendiği için ondan izler taşır.

Y.Y.: Bu yeniden yazılmış masalınızla aslında mülteci konusuna da değinmiş oluyorsunuz. Başka bir masalınızda da “ağaç talanından” bahsediyorsunuz. Yani her masal içinde bulunduğu toplum tarafından şekillendirilmiş oluyor. Çünkü bunun bir ihtiyaç olduğunu görüyorum. Hassas ve zor konulara da böylelikle şiir, masal yoluyla değinmiş oluyoruz. Çocuklarda da bu duyguların kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıktığını ve çocuk okur ile buluştuğunu görüyoruz.

G.K.: Savaş, göç, mültecilik gibi zor konular dediğimiz olayları çocuklardan saklamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Zaten bunun içinde yaşıyorlar. Çocuk kitabı mıdır bundan sakınılması gereken! Özellikle günümüzde televizyon ve bilgisayar bunları açık olarak çocuklara sunmaktadır. Ancak bunu çocuk edebiyatı aracılığı ile aktarırken onların ruhlarını incitmeden, örselemeden yapmalıyız. Sarımsaklanır mı Kedi? kitabımda benim de bir mültecilikle ilgili öyküm var. Çocuklar bunları görüyor zaten bilmeye hakkı var diye düşünüyorum. Çocukların her şeyi yapmasına izin veriyoruz ama her duyguyu tatmasına neden izin vermiyoruz? Çocuklar bunları değerlendirebilecek yetiye sahipler biz de bunu göz ardı etmemeliyiz diye düşünüyorum.

Y.Y.: Masalları şiirsel bir dille yeniden yazdığımızda gerçek hayatta ki sorunları satırlar arasına dahil ederek, çocukla buluşturmuş oluyoruz. Kullanılan dil estetik olduğu için çocuğun hem edebiyat algısı gelişiyor hem de hayata karşı farkındalığı artıyor. Bu yönden yeniden yazım, çok yönlü ve işlevseldir diyebiliriz.