Dosya

Çocuklar İçin Şiirin Dilsel İmkânları Üzerine

Huri Küçük moderatörlüğünde Necdet Neydim ile "Çocuklar İçin Şiirin Dilsel İmkânları Üzerine" konuşuldu.

Çocuk Yazını’nın ev sahipliği yaptığı Çocuklar İçin Şiir buluşmalarının altıncı etkinliğinde Huri Küçük moderatörlüğünde Necdet Neydim ile "Çocuklar İçin Şiirin Dilsel İmkânları Üzerine" konuşuldu. Etkinlik, şairin biyografisinin ve şiirlerinden bazı parçalar okumasıyla başladı.

 

Necdet Neydim, 1955’te Ödemiş’te doğdu. İlk ve ortaöğretim yıllarını Ödemiş’te geçirdi. Lisans eğitiminden sonra da İstanbul Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı, Çeviri Kuram ve Uygulamaları alanında 1996’da yüksek lisans; 2000 yılında da doktora eğitimini tamamladı. Almancadan birçok şiir çeviri yaptı ve çocuk edebiyatı üzerine araştırma ve eleştiri yazıları çeşitli dergilerde yayımlandı. Bertolt Brecht Frases, Günter Grass, Erich Kastner gibi yazarların yapıtlarını dilimize kazandırdı. Çocuk edebiyatı yazarları Peter Hartling, Christine Nöstlinger’den çeviriler yaptı. Kendisinin de çocuk ve gençlik edebiyatına dönük, çok sayıda şiir, öykü, roman ve araştırma kitapları bulunmaktadır. Çocuk ve Edebiyat, Çeviri Çocuk Edebiyatı, Genç Kız Edebiyatı, İlköğretimde Çocuk Edebiyatı gibi kitaplar Neydim’in bu alandaki belli başlı eserleridir. Diğer kitaplarından örnek verecek olursak; Peri Padişahının Kızıyla Saklambaç Oynayan Şehzade, Çok Cici Biz Kızım Ben, Şehrazat İstiridyenin Sırrı, Hoş geldin Ali, Duru’cuk Cuk Cuk ve daha birçok kitabı da çocuk edebiyatı örneklerinden sayılabilir. İlk Şiir kitabı, Sen Islık Çalmayı Bilir Misin’in ardından İki Gözüm Üzümüm ve Ellerim Olsun mu Yağmur adlı şiir kitapları da yayımlanmıştır. Kendisi hâlen Sözelti Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Dergisi’nin kurucusu ve yayın yönetmenidir.

 

Çocuklar için şiir yazmaya ne zaman başladınız? Çocuklar için şiirin poetikasından söz edebilir miyiz?

“Benim edebiyattaki temel amacım, çocuğun dili olabilmekti.”

Çocuklar için şiir yazmaya 90’lı yıllarda başladım. Aslında ilk önce çevirisini yaptığım kitaplarda karşıma çıkan çocuk şiirlerini çevirmek hoşuma gitti. Çocukluğumdaki ders kitapları da dahil olmak üzere yazılan şiirlerin çocuk şiiri olmaması benim temel kaygımdı. Yani çocuğa dönük bir şiir yoktu. Genellikle belirli gün ve haftalar şiirleri ya da özel gün şiirleri olurdu. Onlar da bana komik gelirdi. Çünkü kafiye uydurmak için ritim bulmaya çalışıyorlardı. Benim edebiyattaki temel amacım, çocuğun dili olabilmekti. Şiirlerde çocukları anlatırken çocuğa bir şey öğretmek derdiyle yola çıkmadım. Tam tersine çocukla beraber çocuğu, çocuğa anlatmayı; onun hayatın içerisinde söylenenlerle kendisini ifade edebilmesini ve çocuğun da kendisine anlatacak şiirlerin olduğuna inanmasını istedim.

Çocuğun poetikası dediğimiz zaman şiir, bir melodidir, ritimdir, sesleniştir, öfkedir, kaygıdır, umutsuzluktur, umuttur, duymaktır… İşte buradaki ritim ve melodinin ille da kafiyeyle bulunması değil, şiirin kendi içinde bir ritminin olması ve çocuğun o melodiyi yakaladıktan sonra o şiirle beraber yolculuk yapması benim için önemliydi.

 

Metinlerarasılık düzleminde bazı şiirlerinizde yeniden yazım ve göndermeler dikkatimizi çekiyor. Okuru ciddiye alan yazınsal üslubunuzdaki bu zenginliği nasıl yorumlarsınız?

İki Gözüm Üzümüm kitabını hazırlarken çok sevdiğim; Atilla İlhan, Orhan Veli Kanık, Özdemir Asaf, Bedri Rahmi Eyüpoğlu gibi şairlerin seslerini çocuklara taşımayı amaçladım. Büyüdüklerinde; bu şairlerin şiirleriyle tanıştıklarında, “Ben bu sesi bir yerden hatırlıyorum.” demelerini istedim.

17 Ağustos depreminden bahsettiğim şiirde;

Bana ölümü anlatamazsınız, biliyorum.

O zaman evimi verin bana.

Sizin hiç bilmediğiniz anılarım olan odama

Yaşadıklarımı saklayayım, demiştim. Kayıp sadece bir evin yıkılması ya bir insanın ölmesi değildir. Yaşadığımız süreç içerisinde anlamlandırdığımız şeylerin kaybolup gitmesidir.

 

Çocuk bir hayatın nesnesi midir yoksa kendi hayatının öznesi midir?

“Büyük kitleleri değiştirmek zordur, her şey kendi akışında gitmeli.”

Çocuğu hayatta nesneleştirdiğiniz zaman siz onu istediğiniz gibi biçimlendirebileceğinizi ve istediğiniz gibi kullanabileceğinizi düşünüyorsunuz. Hâlbuki tarihsel süreçte çocuk çok acı çekmiş, çok sıkıntı yaşamıştır. Hasbelkader Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Beyannamesi’nde, çocuk hakları ortaya çıkmış, çocuğu özne olarak görme kararları verilmiş ama hâlâ onu alınıp satılabilen bir şeymiş gibi görmekteyiz. Bu da henüz yeterince olgunlaşamadığımızı gösterir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında, kadın ve erkeğin eşitliğini ve onların hayatın içerisinde var olduğunu, özne ve bir kimlik olduğunu içselleştirmek gerekiyor.

 

Şiirlerinizde savaş, göç, ölüm, aşk, ayrılık, ayrım, ötekileştirme gibi hassas konuların da temsilleri var. Sizce bu anlatıda dengeler nasıl kurulmalı?

“Çocuklara savaşı anlatamazsınız belki oyun sanabilirler ama ölümü hiç anlatamazsınız.”

Aslında o konulardan bahsederken hüzün söz konusu ama ben umutsuzluğu çok onaylamıyorum. Yani çocuğa umutsuzluk aşılayamayız.

Çocuklara savaşı anlatamazsınız belki oyun sanabilirler ama ölümü hiç anlatamazsınız. Çünkü çocukların dünyasında savaş oyundur. Onların dünyasında oyun/savaş biter ve çocuklar eve döner. Ama yetişkinlerin dünyasında savaş bittiğinde eve dönüş yoktur.

 

Günümüz şiirini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ebeveyn okur, öğretmen okur, çocuk okur üçgeninde şiir okurluğu sizce nerede duruyor?

“Özgürlük başıboşluk değil, kendi sorumluluğunu bilmek, hayata doğru ve eleştirel bakabilmek ve kendi yaptıklarının hesabını verebilir olmaktır.”

Ebeveyn okurun metnin paradigmasını, ne anlattığını sağlıklı bir biçimde sorgulayabildiğini düşünmüyorum. Çoğu zaman kitabı ahlakçı bir anlayışla okuyorlar. Kendilerince gördükleri olumsuzluklar sebebiyle kitabı reddediyorlar.

Öğretmenler kitapları belirlerken ebeveynin onlar üzerine kurduğu iktidar nedeniyle özgür olamayıp daha didaktik, zararsız, eğlenceli metinleri seçmeye çalışıyorlar. Böyle bir mantıkla çocuk edebiyatı yaklaşımı olmaz. Edebiyat, çocuğun hayata dokumasını sağlayan bir araçtır.

Ebeveynin, öğretmenlerin ve sistemin çocuğa dayatılmış kitaplarla yola çıkmak yerine, çocuğun eleştirebileceği, sorgulayabileceği hatta reddedebileceği bir edebiyat anlayışına sahip olmaları lazım.

Şiirin dilsel imkânları derken sizin de şöyle bir şiiriniz var:

Eeee, eeee, eeee, e

Huuu, huuu, huuu, hu

Pışşş, pışşş, pışşş, pış

Ing, ıng, ıng

Ingaa, ıngaa, ıngaa

Aaa, aaa, aaa, a

Hııı, hıı, hıı, hı

Eeee, eeee, eeee, e

Iıııııııı

Eeeeeee

Vav vav vav

Cuk cuk cuk cuk

Mini mini mini mini

Eeee, eeee, eeee, e

Huuu, huuu, huuu, hu

“Acaba Ne?” adlı bu şiirimi çocuklara sesle hayatın bir bölümünü anlatabilmek gösterebilmek için yazdım. Burada çocuğun hayatına dokunan ninni sesleri var.

 

Çağdaş çocuk şiiri ve çeviri ilişkisine dair neler söylemek istersiniz?

Piyasaya baktığım zaman çeviri çocuk şiiri kitaplarının olduğuna ben rastlamadım. Gerek telif gerek çevirisi eserler alanında Batı’da çok yoğun çalışmaların yapıldığını biliyorum. Geçmişte de birçok şairimiz çocuğu anlatmıştır ama çocuğa seslenmemiştir. Bugün çocuğa seslenen şiir daha fazla ancak şiir de okuruyla anlam bulur. Bu şiirleri okuyan çocuklar büyüdükçe yeni kuşaklar olarak bu işi çok daha iyi yapacaklar.

 

Yeni kuşakların elinde hangi araçları var ya da aldıkları bir miras var mı bu işi daha iyi sürdürebilmek için?

Bizim kuşağımız söylememek üzerine kendini kurgulamıştır; “Ayıptır, her şeyi söylemek doğru değildir.” şeklinde. Ama bildiğini, düşündüğünü söylememek de çok iyi bir şey değildir. Yeni nesil daha düşündüğünü söyleyebilen ve düşleyebilen bir kuşak olur umudundayım.

 

Çeviri çocuk şiirini çok fazla görmememizin yayıncılıktaki karşılığı nedir?

Şiir ritimsel bağlamda çevirmesi zor olan bir şey. Kültürel art alanı en damıtılmış alan olarak aktarılan metindir yani kültür yoğunlukludur. O dilin kültürel melodisini dilini yakalamak, uyarlamak zordur. İkinci olarak yayıncılar o kitapların satacağı konusunda inançlarını henüz çoğaltmamışlardır. Bu konuda çevirmenler biraz öncülük yapabilirler. Buldukları güzel kitapları en azından kendi gönüllülükleri içerisinde çevirip yayıncıya teklif edebilirler.