Dosya

Bir Babadan Oğluna Finansal Okuryazarlık Dersi: Süper Kart

"Süper Kart yetişkin okuyucunun da payına düşenler vardır. Kitap biz yetişkinlere de kendi finans yönetimimizi düşündürtür."

Kırmızı Çizgi kitabıyla kendisini tanıdığımız yazar Samar Mahfouz Barraj’ın Arab Thought Foundation Ödülü’nü kazanan Süper Kart isimli kitabı 2020 yılında Erdem Çocuk yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırıldı. Metinde babasının kredi kartını sınırsızca harcama yapabileceği bir süper kart sanan Cemil adlı çocuğun hikâyesi anlatılır. Anlatı boyunca çocuk kahramanımız Cemil’le birlikte “Para nedir?”, “Para nasıl harcanır?”, “Kredi kartı nedir?”, “Kredi kartı limitsiz bir şey midir?”, “Sınırsız harcama yapabilir miyiz?”, “Banka nedir?”, “Nasıl para çekilir?”, “Çekilen para sınırsız mıdır?”, “Para harcamayla ilgili sınırlarımız nelerdir?” gibi sorulara cevaplar arayarak finansal okuryazarlığın ne olduğunu ve nasıl yapıldığını öğreniriz. Ben de bu yazımda Cemil’in hikâyesinden yola çıkarak finansal okuryazarlık, tüketim, aşırı tüketim, ihtiyaç, istek ve israf (savurganlık) gibi kavramları tartışacağım.

İlk olarak Cemil’in hikâyesinden bahsedelim. Hikâyenin başında anne ve babası Cemil’i büyükannesine bırakarak on günlük bir tatile çıkar. Babası giderken kendi yoklukları süresince mahallenin bakkalı ve okulun kantininden İHTİYACI olan her şeyi SINIRI AŞMAMAK kaydıyla belli bir ücret ödemeksizin satın alabileceğini söyler. Daha önce haftalık harçlığıyla alışveriş yapmış olan Cemil, sınırı aşmamak konusunu mahalleden uzaklaşmamak şeklinde yorumlayarak tamamen yanlış anlar. Arkadaşları Cemil’in herhangi bir ücret ödemeden alışveriş yaptığını fark edip bu durumu çok havalı bulurlar. Cemil de alışveriş işine kendisini iyice kaptırıp bu on günlük süreç boyunca her gün arkadaşlarına bir şeyler ısmarlayarak herkesin ilgi ve sempatisini kazanmanın sevincini doyasıya yaşar. Çünkü aslında Cemil paranın sonlu, tükenenin, sınırlı bir şey olduğundan bihaberdir. Daha önceleri babasının defalarca bankamatikten kredi kartıyla para çektiğini gören Cemil, karta sonsuz ve sınırsız bir kaynaktan para geldiğini düşündüğü için babasının yokluğunda aşırı derecede harcama yapmakta bir sakınca görmez. Babası döndüğünde faturaları görünce şok içerisinde Cemil’e çıkıştığında aslında oğlunun kart, bakiye, banka, para gibi alışverişe ait terimleri bilmediğini hatta bazılarını oldukça yanlış anladığını fark edip oğluna bu konu hakkında bilgilendirme yapar. Ona paranın nereden geldiğini, aslında limitli olduğunu, belirli ve sınırlı bir bütçeye sahip olduklarını, harcamalarını ona göre yapmaları gerektiğini; kısacası çocuğuna finansal okuryazarlığın nasıl olması gerektiğini öğretir.

 

Cemil Finansal Okuryazarlığı Öğreniyor

Armağan Güleç üniversite öncesi finansal farkındalık eğitimi gereksinimi hakkında yazdığı yüksek lisans tezinde finansal farkındalığın ne olduğunu detaylıca inceler. “Finansal farkındalık, insanların finansal riskler konusunda bilgi ve bilinç düzeylerinin artırılması ve karar alma sürecinde daha mantıklı davranmalarını sağlayan bir unsur” olarak tanımlanır (Alıntılayan Güleç 4). Bu nedenle finansal farkındalık bilgileri kavrayabilme, değerlendirebilme ve kullanabilme becerileri geliştirilmedir (4). Finansal farkındalığa sahip olan kişilere finansal okuryazar denir. Finansal okuryazarlığa sahip kişiler Satoğlu’na göre:

İktisadi hayatta yer alabilen, kişisel finansal refahlarını iyileştirmek amacıyla finansal durumlarda doğru ve etkili kararlar verebilmek için bu kavramlara ilişkin bilgiye ve anlayışa sahip olma, bu bilgileri ve kavrayışı uygulayabilme yeteneği, güveni ve motivasyonu olarak’ tanımlanmaktadır. (Alıntılayan Güleç 29)

Yani kısaca finansal okuryazarlık temel düzeyde finansal bilgiye sahip olmak ve bu bilgileri doğrular nitelikte davranmaktır (Güleç 29). Kişinin tasarruf, bütçeleme, borçlanma, yatırım gibi kendi bireysel finansal becerilerini yönetebilmesi, kendi finansal güvenliğini sağlayarak; günlük yaşamındaki finansal zorluklarıyla baş edebilme becerilerine sahip olmasıdır. Aynı zamanda kişinin kendi parasını kullanmada akıllıca davranması kendi kazanç, birikim ve yatırımlarının doğru bir bütçe planlamasıyla yürütebilmesiyle hem bireysel hem de toplumsal refahı arttırması yetisidir (Güleç 28,29). Güleç’e göre finansal okuryazarlık yaşlısından gencine her yaşta insanın sahip olması gereken bir olgudur. Finansal okuryazarlığa sahip bir kimsenin parayı iyi yönetebilen, finansal sistemi anlayabilen, finansal planlar yapabilen ve iyi iletişim kurabilen becerilere sahip biri olması gerekir (Güleç 34).

Dolayısıyla hikâyemizdeki Cemil’in babasının: “Öyleyse yarın senle bir işimiz var” (Barraj 23) dedikten sonra onu bankaya götürüp işleyişini detaylıca açıklamasını, bankayı içinde para biriktirebileceği dev kumbaraya benzetmesini, kartının şifresini de kumbarasını açabileceği bir anahtara benzetmesini ve en sonunda da Cemil’e bir kumbara hediye alarak haftalık harçlık sistemine geçmesini bir babanın oğluna verdiği finansal okuryazarlık eğitimi olarak okuyabiliriz. Üstelik bu eğitimi verirken yaptığı benzetmeler ve kullandığı kelimeler tam da Cemil’in yaşına -dolayısıyla çocuk okura da- uygun olarak seçilmiştir. Böylece Cemil paranın kaynağını, sınırlarını, kendi küçük çaplı bütçesini plânlamayı ve hatta kendi finansal plânını yapmayı öğrenir. Zira, harçlıklarından arta kalanla bir bisiklet alarak aynı zamanda tasarruf etmeyi deneyimler ve hikâyemiz bununla son bulur.

Yazının devamında finansal okuryazarlığı daha derinden kavrayabilmek için bilmemiz gerek tüketim, aşırı tüketim, ihtiyaç gibi bazı temel kavramları ve bu kavramların Süper Kart kitabındaki kullanımlarından söz edeceğim.

 

İhtiyaç’tan Aşırı Tüketime: İstek Nedir?

Tolga Uslu kredi kartlarının tüketici davranışları üzerine etkisini incelediği çalışmasında ihtiyacın ne olduğunu anlatmak için Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşinden yararlanır. Maslow ihtiyaçlarımızı beşe ayırmıştır. Öncelikli olarak hayatta kalmak için gerekli olan yeme, içme, barınma ve cinsellik ihtiyaçlarımızdan sonra ikincil ve üçüncül olarak; güvenlik, sosyalleşme, başarı ve kendini gerçekleştirme gibi ihtiyaçlarımız gelir (22). Bu durumda ihtiyaç yokluğu hâlinde insanda gerilim yaratan şeydir. Bu sebeple tüketiciyi harekete geçirir ve onları güdüler (Alıntılayan Uslu 22). Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre Cemil’in babasının ona koyduğu sınır aslında sadece en temel, birincil ihtiyaçlarını karşılamak içindir. Fakat Cemil sınır kelimesini civardan uzaklaşmamak şeklinde algılama yanılgısına düştüğü için, sınırı fark etmeden aşıp ihtiyaçlar piramidinin ikincil üçüncül seviyelerine tırmanmıştır:

Ertesi gün okul bahçesinde arkadaşlarım etrafıma toplandı. Hepsi benden şeker istiyordu. Gözlerime inanamadım! Sınıfın en popüler kızı Leyla bile benimle konuştu! Çok mutluydum! Sabah Ahmet amcanın bakkalından aldığım koca bir torba dolusu şekeri herkese dağıttım. Öğle arasında hepsine meyve suyu ikram ettim, tabii bir kuruş ödemeden! Artık bir takma adım bile vardı: Para Ödemeyen Cömert Cemil. (Barraj 12, 13)

Böylece Cemil sınırsızca alıp arkadaşlarına dağıttığı yiyecekler sayesinde popülerleşir, hatta bir de “Cömert Cemil” lakabını alarak kendisiyle gurur duymanın doruklarına ulaşır. Oysa ki Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre kişi ancak birinci basamaktaki ihtiyacını giderdikten sonra ikincil ve üçüncül olan ihtiyaçları açığa çıkabilir. Yani insan ancak fizyolojik ihtiyaçlarının giderilmesinden sonra sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını tatmin etme yoluna gider. Ancak insanın ihtiyaçlarının tatmin edilmesi tam manasıyla mümkün olmadığı için belli bir noktaya kadar tüketim kaçınılmazdır (Uslu 21). Kirschner’a göre kişi için önemli ve doğru olan şey, gerçek ihtiyaçlarını doyuracak şeyleri temin etmektir. Dolayısıyla bunun dışında satın alacağımız her şey aşırı tüketim sayılmaktadır (Alıntılayan Uslu 21). Tüketim, “belli bir ihtiyacımızı gidermek için bir ürünü ya da hizmeti edinmek, sahiplenmek, kullanmak ya da yok etmektir. Bu eylemi gerçekleştiren kişi ise tüketicidir” (Uslu 20). Yani tüketimin esas amacı “insanın hayatta kalması için lazım olan ihtiyaçlarının temin edilmesidir” (Uslu 20). Baudrillad’a göre ise “tüketim, üretimle yok etme arasındaki aracı bir terimdir” (46).

Babasının kredi kartını sınırsızca harcama yapabileceği bir süper kart olarak gören Cemil pek de haksız sayılmaz aslında. Zira, kredi kartı harcamayı kontrolsüzce arttıran bir unsur olarak görülür. Kredi kartıyla ilk anda gördüğümüz bir para ödemediğimiz için bütçemizi aşan harcamalarda bulunabiliriz (Uslu 17). Ayrıca, Kirschner’a göre “her seferinde tatmin olmak için daha fazla tüketmek gerektiği ve her defasında daha çok harcama yapmasının gerekmesi kişiyi yıpratacağı için; insanın doyumu tüketimde araması büyük bir hayal kırıklığı” doğurmaktadır (Aktaran Uslu 18).

Barraj’ın Cemil karakterinin kredi kartını sınırsız bir para kaynağı olarak görüyor olması aslında biraz da ironiktir. Cemil henüz ilkokul çağında bir çocuk olarak limitsiz harcamanın büyüsüne kapılabiliyorken, dijital çağ ve tüketim çağı olarak adlandırılabilen günümüzde tüketimlerimiz temel ihtiyaçlarımızı karşılamaktan çoktan çıkmışken biz yetişkinler bu harcamaların neresinde duruyoruz? Devletlerin ve kurumların bütün bilgilerimizi ticarî ve siyasî olarak kullanıma açık hâle getirdiğini; kredi kartlarımızı tarayıp banka hesaplarımıza gizlice girme imkânına sahip olduğunu biliyoruz. Ne satın aldığımızın ne yediğimizin, neden hoşlandığımızın ve televizyonda neyi izlediğimizin bilindiği de bir gerçek. Sosyal medyada tüm bunları zaten gönüllü bir şekilde sergilediğimiz ise herkesçe malum (Şişman 60). Söz konusu sistemde adını andığımız ürün dakikasında ekranlarımıza reklâm olarak çıkarken neyi gerçekten istediğimizi ve daha da önemlisi neye gerçekten ihtiyacımız olduğunu gerçekten kendimiz mi belirliyoruz? İşte tam da bu noktada istek ve ihtiyaç nedir ve aralarında nasıl bir ilişki vardır sorusuna cevap arıyoruz.

“İstek nedir?” sorusuyla başlayalım. İstek, hissedilen ihtiyacı tatmin etmek için tercih edilen şeydir. İhtiyaçlar istekler tarafından yönlendirilebilir. Mesela susadığımız zaman susuzluk ihtiyacımızı gidermek için alternatifler arasından istediğimizi seçme şansına sahibizdir. Yani her istek aslında bir ihtiyaç değildir. Öte yandan “günümüzde insanların ihtiyaç olarak gördükleri birçok şey aslında onların arzu ve istekleridir” (Uslu 23). İstek kavramı bizi savurganlık kavramında yakınlaştırır zira, isteklerimiz bizi savurganlığa götürebilir. Baudrillard’a göre “bolluğun bir değere dönüşmesi için ondan yeterince değil, yeterinden fazla olması gerekir; gerekli olan ile gereğinden çok olan arasında anlamlı bir fark olmalıdır. Hayatta kalmak için yapılanın ötesindeki her üretim ve harcama savurganlık olabilir” (43). Kıtlığa meydan okuyan ve çelişkili olarak bolluk anlamına gelen şey savurganlığın ta kendisidir (Baudrillad 44). Yine Baudrillad’a göre bir eskiden azizlerin ve tarihsel kişilerin; bugünse sinema ve spor yıldızları gibi ünlülerin (büyük savurganların) şanını yücelten şey onların korkunç harcamalar yapabilme gücüdür (44). Bu büyük savurganlar gereksizce, yararsız, ölçüsüz harcama işlevini toplumsal gövdenin tamamı adına vekâleten yerine getirirler (45). Bu durum harcama yapabilme gücü bir çocukta bile olsa değişmez. Bu sene 1. Sınıfa başlayan oğlumun arkadaşlarına bir şeyler ısmarlayabildiği takdirde itibar kazandığını fark edip daha çok harçlık talep etmesi gibi; Cemil’in de -üstelik para bile harcamadan- alışveriş yapabilme gücünün arkadaşları tarafından hayranlıkla karşılanması da bu duruma örnektir:

Ömer kantine para ödemediğimi görünce çok şaşırdı. Ona hiç para ödemeden dilediğim her şeyi alabileceğimi söyledim. Şaka yaptığımı düşündü. Sonra üç çörek daha aldım ve yine para ödemedim. Hepsini arkadaşlarımla paylaştım, keyfimize diyecek yoktu! (Barraj 9,10)

Baudrillad ayrıca, günümüzde üretilen her şeyin kullanım değerine ya da muhtemel kullanım süresine göre değil, tam aksine ancak fiyatların enflasyonunun hızıyla karşılaştırabilecek yok oluşuna göre üretildiğini de ifade eder (45). Tüketimde kendisini yok etmede aşmaya, dönüştürmeye yönelik derin bir eğilim de vardır, işte tam da burada tüketim anlam kazanır. 

 

Savurganlık Çağında Paylaşarak Var Olmak

Süper Kart’ın esas kahramanı Cemil’in aslında kendi ihtiyaçlarını gereği kadar harcadığını diğer bir yandan, arkadaşlarına dağıttıklarında -ki anlatıda ısrarla “paylaşmak” kelimesi vurgulanır- ise daha rahat, düşüncesizce harcayabilen bir tavır sergilediğini görürüz. Bu yüzden de arkadaşları tarafından Cemil’e savurgan veya müsrif değil; “cömert” lâkabı takılır. Cemil’in babasının eğitiminden önceki hâlini bir de Erich Fromm Sahip Olmak ya da Olmak adlı kitabındaki tüketim ideolijisiyle birlikte okuyalım. Fromm, tüketim ideolojisinin tüm dünyayı yutma arzusu ile dolu olduğundan bahseder. Yazar, bu düzenin içerisinde tüketiciyi sürekli ağlayarak biberonunu isteyen ve hiç bölünmeyen bir bebeğe benzetir (51). İçinde bulunduğumuz aşırı tüketim çağında tüketim, toplumun en önemli sahip olma biçimidir. Fakat tüketilen her şey bir süre sonra tükendiği için insanlar yeniden daha fazla tüketime yönelir. Bu durum tatminsizlikle örülü bir kısır döngü doğurur ve en sonunda ise modern tüketici birey kendisini şu formülle ifade eder: “Ben, sahip olduğum ve tükettiğim şeyler dışında bir hiçim” (Fromm 52). Fromm’a göre insanın davranışlarını belirleyen en önemli güdülerden biri de “başka insanlarla bir olmak” ve bunu yaşamaktır (144). İnsanda iki türlü eğilim vardır: Birincisi biyolojik olarak yaşamda kalmak ve yaşamak isteğine bağlı olan “sahip olmak” güdüsü; ikincisi ise yalnızlık ve terk edilmişlik duygusundan kurtulmak için başka insanlarla bir olmak ihtiyacından doğan “olmak” güdüsüdür (145). Her insanda bunlardan her ikisi de bulunmaktadır fakat bunlardan hangisinin kişide baskın geleceği toplumun yapısı ve onun değerler ve kurallar sisteminin alacağı biçime göre şekillenir. Hangisine ağırlık vereceğimiz toplumun sosyo-ekonomik yapısına ve koşullarını bağlıdır yani aslında her iki öge de insanlar da vardır fakat hangisinin öne çıkacağı çevresel etkenler tarafından belirlenir (146). Vermek, paylaşmak ve fedakârlık yapmak insanoğlunun özünde vardır fakat bireysel çıkarların ön plana çıktığı, bireylerin çıkarını güden endüstri toplumlarında dayanışma duygusu ikinci plâna itilir. Bunun sebebi de yine bir olmak duygusuyla açıklanabilir çünkü kazanç, kâr, mülkiyet temelleri üzerine kurulu bir toplum ancak sahip olma eğiliminde bir sosyal karakter yaratabilir (147). Bu açıdan Cemil’in vererek, paylaşarak yani Fromm’un Sahip Olmak ya da Olmak’tan ikincisi olan “olmak” motivasyonuyla hareket ettiğini düşünebiliriz. Çünkü Cemil kısa bir süreliğine de olsa sınırsızca para harcamanın getirdiği popülerliğin tadını çıkarır, üstelik sadece okul kantini ve mahalle bakkalından aldığı yiyecek içeceklerle. Cemil’in motivasyon kaynağı “sahip olmak” olsaydı bir süre daha bu şekilde okul arkadaşlarına sınırsızca dağıtmayı sürdürseydi acaba aynı şekilde itibar görmeye devam mı edecekti? Yoksa belli bir sürenin sonunda bu özelliği de sıradanlaşacak ve daha farklı tatmin araçlarına mı yönelecekti? Bunun cevabını vermek mümkün olmayabilir fakat şurası bir geçek ki babasının kendisine verdiği para kullanımı dersi (finansal okuryazarlık eğitimi) sonrasında Cemil ve arkadaşları salt bir tek taraflı verme-alma hâlini aşarak paylaşmanın tadına varırlar. Yalnızlıktan kurtulmak için başka insanlarla bir olmak ihtiyacından doğan “olmak” güdüsünün tadına:

Hasan amca ile Ahmet amcaya olan borcumuzu ödedik. Arkadaşlarım da ben de onlardan meyve alıyoruz. Hatta Leyla bile. Alışverişim değişti ama adım hâlâ cömert Cemil. Değişmeyen bir şey daha var arkadaşlarımla çok şey paylaşıyoruz, acayip eğleniyoruz. Bir de harçlığımdan artanları bisiklet almak için kumbarama atıyorum. (Barraj 26, 28, 29)

Her ne kadar Fromm endüstri toplumlarında çıkar ilişkilerinin, birbirini ezip geçen ve sahip olma motivasyonuyla hareket eden kişilere dönüşmesinin kaçınılmaz olabileceğini söylemiş olsa da Barraj’ın aynı çağda yaşayan çocuk öznesi; paylaşmanın tadına vararak, israf etmeyerek, kumbarada biriken harçlıklarından bisiklet almayı kendisine hedef koyarak gücünü (birlik) olmak motivasyonundan alır. Böylece anlatıcı okurun yüreğine bir umut ışığı yakarak hikâyesini tamamlar.

 

Son Söz Yerine: Çocukça ve Çocuksu Bir Sanat Olması Yönüyle Süper Kart

Son olarak anlatıcının vermek istediği mesajı nasıl da parmağını havada sallamadan, edebiyatın imkânlarını sonuna kadar kullanan bir çocuk edebiyatı metni ürettiğini söylemeden bitirmek istemedim. Çocukların parayı ve dijital parayı nasıl kullanmaları gerektiği, kontrolsüz harcamaların nelere sebep olabileceği, paranın denetimli harcanması gereken ve sınırlı olan bir şey olduğu çocuğa uygun, eğlenceli, ilgi çekici bir dille ve illüstrasyonlarla anlatılmıştır. Esasında anlatının yazılış amacı didaktiktir fakat mesajı-iletisi metnin içine ustalıkla çocuğa uygun bir dille ve ifade biçimiyle yedirilmiş; çocukça bir doğallıkla, estetik bir dil dizgesine sahip olarak üretilmiştir. Mustafa Ruhi Şirin’in tabiriyle: “‘Çocuk bakışını’ da içeren ‘çocuğa göre’ lik ve ‘çocuk gerçekçiliği ’ne uygun ‘çocuksu estetik öz’”ü üretebilen bir hikâye olmayı başarmıştır (Çocuk, Çocukluk... 43). Eserde “çocuksu” bir sanatçı tutumu hâkimdir. Hâl böyle olunca Süper Kart’ın “çocukça bir dilin hâkim olduğu çocukça bir eser” (43) olmayı başarabildiğini düşünüyorum. 

Barraj’ın Süper Kart’ında Cemil’in babasının kredi kartının nasıl işlediği hakkında fikir yürüttüğü, bankamatiği masaldaki Ali Baba’nın mağarasına benzettiği satırlar tam da Şirin’in vurguladığı “çocuksu estetik öz”e uygun olarak üretilmiş satırlardır:

Aslında ben bir sır biliyorum ama kimseye söylemiyorum. Babamın süper kartı var! Sokaktaki makineye kartı ne zaman soksa bir sürü para alıyor! Bunu pek çok kez yaptığını gördüm. Bu tuhaf makine, Ali Baba’nın mağarasına benzeyen içi para dolu kocaman bir odaya açılıyor olabilir. Masaldaki Ali Baba’nın açıl susam açıl! Dediği gibi babam da makineye gizli bir kelime yazıyor. Sonra da istediği kadar para alıyor. Belki de… bu parayı ona veren kişi…odanın koruyuşudur. Kim bilir! (Barraj 16)

Şirin’e göre çocuk edebiyatının iki temel öznesi vardır bunlar yazar ve çocuktur. Yetişkin edebiyatı için geçerli olan bütün nitelikler çocuk edebiyatı için de geçerlidir. Hâliyle çocuk edebiyatı çocuğa göre olmanın yanı sıra poetik, estetik kalabilmeli ve hem yetişkinlerce hem de çocuklarca okunabilir olmalıdır (Şirin, Çocuk Edebiyatına... 45). Örnekten de anladığımız üzere Süper Kart finansal okuryazarlık öğretiminin yanında estetik-poetik dil dizgesini koruyan, çocukça bir eserdir. 

Sonuç olarak, Süper Kart paranın nerden geldiğini ve nasıl harcanacağını bilmeyen ve parayı sınırsız zanneden küçük Cemil’e babasının ihtiyacı kadar harcamak ve harcamada sınırı aşmamanın ne olduğunu öğretmesinin çocuksu hikâyesidir. Cemil’le birlikte çocuk okura paranın ne olduğu, nasıl harcandığı, kredi kartının ne olduğu, limitli harcamanın ne demek olduğu, bankanın ne olduğu, bankadan nasıl para çekildiği, para harcamayla ilgili sınırlarımızın neler olduğu gibi soruları yanıtlar. Kısaca çocuk okura Cemil’in babasının mihmandarlığında finansal okuryazarlığın ne olduğunu ve nasıl yapıldığı öğretilir. Tüm öğreticiliğinin yanında aynı zamanda estetik-poetik dil dizgesiyle yazılmış bir hikâye olması eseri edebî açıdan da kıymetli kılar. Bankamatik cihazının Ali Baba’nın mağarasına benzetilmesi, babasının Cemil’e bankayı tanıtırken onu dev bir kumbaraya benzetmesi, kredi kartı şifresini kumbaranın anahtarına benzetmesi ve en sonunda Cemil’e bir kumbara hediye ederek onu birikime teşvik etmesi çocuk okuru eğlenirken öğrenmenin tadına vardırır. Böylece anlatıcı çocuklara küçük yaştan itibaren kişinin kendi bütçesini hesaplarken akıllıca davranmasını, tasarruf etmeyi, biriktirebilmeyi, israf etmemeyi ve bu gibi günlük finansal becerilerini yönetebilmesi için gerekli olan temel bilgileri onlara en uygun biçimde anlatmış olur.

Bu öğretilerden şüphesiz sadece çocuk okur istifade etmez. Zira, Süper Kart yetişkin okuyucunun da payına düşenler vardır. Kitap biz yetişkinlere de kendi finans yönetimimizi düşündürtür. Kendi tüketim alışkanlıklarımızı, gerçekten ihtiyacımız kadar mı harcadığımızı yoksa yer yer savurganlığa mı kaçtığımızı, neye gerçekten ihtiyacımızın olduğunu ve isteklerimizi gerçekten kendimizin mi belirlediğini sorgulatır. Son olarak da içinde bulunduğumuz endüstri çağında reklâmlar bizi daha da fazla tüketmeye çağırırken Barraj’ın aynı çağda yaşayan çocuk öznesi, her yaştan okuyucusunu saçıp savurmadan yalnızca ihtiyacı kadar harcamayı ve ihtiyaç fazlasını biriktirmeyi öğrenmenin, paylaşmanın tadına varmanın o çocukça hazzının içine çekerek mutlu sonla ödevini tamamlar.

 

Kaynakça

Barraj, Samar Mahfouz. Süper Kart. İstanbul: Erdem Yayınları, 2020.

Baudrillad, Jean. Tüketim Toplumu. Çemberlitaş: Ayrıntı Yayınları, 2008.

Fromm Erich. Sahip Olmak Ya da Olmak. İstanbul: Arıtan Yayınları, 2003.

Güleç, Armağan. Üniversite Öncesi Finansal Farkındalık Eğitimi Gereksinimi: Kayseri İlinde Ortaöğretim Öğrencileri Üzerine Bir Çalışma. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kırıkkale: Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, 2019.

Şirin, Mustafa Ruhi. Çocuk, Çocukluk ve Çocuk Edebiyatı. İstanbul: Uçan At Yayınları, 2019.

________________Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış Çocuk Edebiyatı Nedir Ne Değildir? İstanbul: Uçan At Yayınları, 2021.

Şişman, Nazife. Dijital Çağda Müslüman Kalmak. İstanbul: İnsan Yayınları, 2018.

Uslu, Tolga. Kredi Kartlarının Tüketici Davranışı Üzerine Etkisi (Kocaeli Özdilek Alışveriş Merkezi Örneği). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004.