Soruşturma

"Kokuların bazı hatıraları insanın hafızasına adeta çaktığını unutmamak gerekir"

Kokunun edebiyattaki işlevini tam olarak anlayıp anlatabilmek için kapsamlı bir tarama yapılması gerekir. Güzeliyle kötüsüyle hayatımızın bir parçası olduğuna göre, kokuların edebiyat tarafından ihmal edilmesi düşünülemez.

Sizce kokunun edebiyattaki işlevi nedir? Anlatıda kokunun temsilinden söz edilebilir mi?

Kokunun edebiyattaki işlevini tam olarak anlayıp anlatabilmek için kapsamlı bir tarama yapılması gerekir. Güzeliyle kötüsüyle hayatımızın bir parçası olduğuna göre, kokuların edebiyat tarafından ihmal edilmesi düşünülemez. Kokuların bazı hatıraları insanın hafızasına adeta çaktığını unutmamak gerekir. 

Bu konuda daha sarih fikir edinmek için özellikle kadın yazarlarla Abdülhak Şinasi Hisar, Refik Halit Karay ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi çok özel dikkatleri olan erkek yazarların hikâye ve romanlarını ayrıca bir de bu gözle okumak gerektiği kanaatindeyim. Refik Halid’in “Güzel Kokular” başlıklı bir yazısını hatırlıyorum, galiba Makyajlı Kadın isimli kitabındaydı; güzel kokuların renklerinden, daha doğrusu renk duygusu verdiğinden de söz ediyordu. Mesela lavanta kokusu elektrik mavisi bir renkle gelir, bazı kokular da alev kızıllığıyla sararmış etrafımızı. Abdülhak Şinasi’nin eski bir köşkte, köşk sakinlerinin özel eşyalarını sakladıkları sandıklardan biri açılır açılmaz yayılan kokuları nasıl anlattığına bakınız: “Bütün bu sandıklar açılır açılmaz rikkatime dokunan bir eski zaman kokusu, eski zamanın gönül açan kokuları, lavanta çiçeği, Bursa sabunları, çiçek suyu, telatin, amber gibi ve daha cinslerini ve isimlerini şimdi teşhis edemediğim şark kokuları duyuluyordu.” 

Tanpınar’dan birkaç örnek cümle: “Nuran duvarlardaki yazıları okumaya çalışarak, eski aynalarda kendi hayalini seyrederek dolaşıyordu. Her şeyde garip bir mazi kokusu vardı. Bu, tarih içinde kendi kokumuzdu, ne kadar bizdik.” (Huzur). “Fakat her tarafta Leylâ’lar var. Karşıda, akşamın tükendiği yerde yarıdan ziyadesi alev, pembe ve mavi bir başka Leylâ. Yeşilimtırak gökte rüzgârlara kendini vermiş. Boğaz’dan doğru hafif kabaran gül kokusu, yasemin, hanımeli kokusu, deniz kokusu ve Boğaziçi’nin kendi kokusu ile gelen bu hafif rüzgârda da Leylâ’lar var.” (Aydaki Kadın)

Bazı insanların kokulara karşı aşırı hassasiyetleri vardır. Patrick Süskind’in Türkçeye de çevrilen Das Parfum (Koku) isimli polisiye romanına, bir de Vedat Ozan’ın Kokular Kitabı isimli dört ciltlik harika eserine dikkatinizi çekmek isterim. Bu kitaplarda koku hakkında yok yok…

Az kalsın unutuyordum, Tarık Buğra’nın ilk hikayesinin ismi “Kekik Kokusu”dur. 

 

Peki koku sınıfsal mıdır desek?

Güzel kokuya duyulan temayülün sınıfsal olması düşünülemez. Herkes güzel kokmak ve güzel kokular hissetmek ister. Ancak maddi imkânsızlıklar, hayat şartları, yapılan işlerin mahiyeti vb. bazı insanları kötü kokulara karşı duyarsız hâle getirebilir. Bu insanların fark etmedikleri, üzerlerine de sinen kokuların daha farklı şartlarda yaşayan ve pahalı parfümler kullanabilen insanları rahatsız ettiği, bunun da bir çeşit “sınıfsallığa” yol açtığı söylenebilir. Aslında en iyi parfümün temizlik olduğu ve sabunun pahalı bir nesne olmadığı unutulmamalıdır. 

 

Son olarak çocukluğunuzda sizi etkileyen bir koku ya da kokular var mı?

Annemin yıkadığı çarşafların, yastık ve yorgan yüzlerinin sabun kokusunu hâlâ burnumda hissederim. Sivas’ta oturduğumuz bir sokakta, köşe başındaki evin avlusundan dışarı taşan iğde ağacı kokusuyla birlikte hafızama yerleşmiştir. İğde kokusu duyduğum zaman sadece o ağaç değil, bugün bütünüyle ortadan kalkmış olan sokak suluboya bir tablo gibi canlanır gözümde. Ihlamur, taze kavrulmuş kahve ve leblebi kokularına bayılırım.