Kritik

Ağaç Diken Adam’ın Yeşerttikleri

Jean Giono, özellikle ilk dönem verdiği eserlerinde tabiatı çokça dert edinmiş ve bunun üzerine nice eserler kaleme almış bir yazardır.

Jean Giono, özellikle ilk dönem verdiği eserlerinde tabiatı çokça dert edinmiş ve bunun üzerine nice eserler kaleme almış bir yazardır. Giono, âdeta bu derdinin bir şerhi niteliğinde pek çok dile çevrilmiş olan Ağaç Diken Adam’dan hiçbir telif talep etmediğini ve bu kitabı yazma amacının sadece “ağaç sevgisi aşılamak” olduğunu da okur ile yazarın buluştuğu “Sonsöz” kısmında belirtmektedir.

Kitap, yaşlı bir çobanın meşe palamutları ile çorak bir araziyi nasıl yeniden canlandırıp yıllar sonra devlet koruması altına alınacak kocaman bir orman hâline getirdiğinin hikâyesidir. Öykü, Alp Dağları’nın eteklerindeki gezisi sırasında su bulmak için çıktığı yürüyüşü anlatması ile başlamaktadır. Anlatıcının su aradığı topraklar öylesine çoraktır ki rastladığı pınar kurumuştur. Bir süre sonra onlarca koyunu olan yaşlıca bir çobana rastlar ve sessizliği ile dikkat çeken bu çoban halden anlayarak matarasındaki suyu, susuz kalan bu adam ile paylaşır. Geceyi çobanın kulübesinde geçiren anlatıcı, o çevrede yaşayan insanları tasvir ederken bütün kötü huyları içlerinde barındırdıklarından bahsetmektedir. Bir süre sonra çobanı, koyunları ve meşe palamutları ile bırakarak oradan ayrılır. Birinci Dünya Savaşı’na katılan ve terhis olduktan sonra yapmak istediği ilk şeyin o topraklara tekrar gitmek olduğunu söyleyen anlatıcının, o çorak topraklar ile karşılaştığı andaki şaşkınlığı ise pek büyüktür. Çobanın ektiği meşe palamutları artık kocaman birer ağaç olmuştur ve her yer yemyeşildir. Çoban; savaşı, dünyayı, o eski çorak topraklardaki yerlilerin insaniyetsiz tavırlarını umursamadan ve hiçbir karşılık beklemeden ağaç dikmeye devam etmiştir. Anlatıcı, yıllar sonraki ziyaretinde canlanan şeyin sadece toprak ve yeşeren şeyin sadece tabiat olmadığını da vurgulamaktadır. Aynı zamanda o çevrede yaşayan insanların da artık huzurlu ve güler yüzlü olduğunu söyleyerek nice bitkilerin, sebzelerin, ıhlamur ağaçlarının da meşelere eşlik ettiğinden bahsetmektedir. Hatta anlatıcı, arazi çorak iken esen o sert rüzgârın yerini kokularla bezeli yumuşak bir esintinin aldığından bahsetmekte ve eskiden duyulan sesin sadece ürküten sert rüzgârlar iken şimdi çeşmeden akan su sesi olduğunu anlatmaktadır. Çoban, tabiata olan karşılıksız sevgisi ve sabrı ile sadece toprağı, yeşili, ağacı canlandırmamıştır. Aynı zamanda insanları, insanlığı ve umudu da yeşertmiştir sanki. Bu durum şairin ifadeleri ile şu şekilde açıklanabilir: “İnsan yaşadığı yere benzer/O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/Suyunda yüzen balığa/Toprağını iten çiçeğe/Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine...” (Cansever, Gelmiş Bulundum 49).

Çoraklaşan topraklardaki insanların, insanlıklarını unutması tabiat ile insanın iç dünyasının ayrılmaz bir bütün olduğunun en güzel kanıtlarından biridir belki de. Çünkü hikâyede de görüldüğü gibi insanın içi çorak olduğu vakit belki de dış dünyası ve çevresi de çoraklaşmaktadır. Fakat çobanın içindeki merhameti, sevgiyi, ilgiyi ve umudu meşe palamutları vasıtası ile toprağa ve tabiata aşılaması, yüzlerce hektarlık bir araziyi ve o topraklarda yaşayan herkesin iç dünyasını da yeşertmeye muktedir olmuştur. Ezcümle öyküde, artık tamamen kuruyan bir arazide, bir çobanın küçük palamutlarla büyükçe bir orman inşa ederek tekrar yemyeşil ve mutlu bir hayatın kapılarını açması, imkânsızlığın bütün sınırlarını yıkarak umut kuşunun tekrar ötüşünün duyulmasını sağlamıştır. 

Hikâyenin başlarında anlatıcı çobanın sessizliğini vurgulamakta hatta misafir olduğu hâlde kendisi ile dahi pek konuşmadığını ifade etmektedir. İnsanların kötülüğü çobanı yalnızlaştırmış ve sessizliğe gark etmiştir. Fakat çobanın bu sessizlik ile bütün bir araziyi yeşertmesi aslında ruhundaki şenliğin, umudun ve sevginin bir göstergesidir. Çünkü insanın tabiat ile iletişime geçmesi için kelimelere değil sevgiye ihtiyacı vardır ve kişi o sessizliği ile içindeki güzellikleri tabiatla paylaşarak tabiattaki güzellikleri tekrar yeşertme ve canlandırma gücüne sahiptir.

Okur kitlesi açısından üst yaş sınırı olmayan Ağaç Diken Adam, sadece çocukların değil aynı zamanda yetişkinlerin de çokça istifade etmesi ve kendisini sorgulayarak tabiat ile ilişkisini tekrar gözden geçirmesi için bir hayli öneme sahiptir. Tabiata verilen zararın önlenmesi, sadece pragmatik açıdan dahi olsa ağaca ve tabiata verilmesi gereken önemin anlaşılması açısından büyük önem arz etmektedir. Kitabın son sayfasında bahsi geçen çoban için “Elzeard Bouffier, 1947 yılında, Banon Huzurevi’nde, huzur içinde aramızdan ayrıldı,” (Giono, Ağaç Diken Adam 55) denilmekte ise de yazar, “Sonsöz”de okurdan özür dileyerek böyle birinin aslında hiç yaşamadığını söylemektedir. Aslına bakılırsa bunun bir öneminin olmadığı da aşikârdır. Öyküdeki öğelerin bütünüyle kurmaca olması veya gerçek bir hayat hikâyesinden yola çıkılarak yazılmış olmasından ziyade bir hayat düsturu içeriyor olması daha çok dikkate şayandır.

 

Kaynakça

Cansever, Edip. “Mendilimde Kan Sesleri”. Gelmiş Bulundum. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013.

Giono, Jean. Ağaç Diken Adam. Çev. Didem Nur Güngören. İstanbul: Everest Yayınları, 2015.