Dosya

Fantastik Bir Roman Okura Ne Söyler?

“Bir çocuğun yetişkinler dünyasından kaçıp her açıdan güçlü olduğu bir yere gitmesi fikri bana çok ilginç geldi.” Harry Potter kitaplarının cildinde okuru, kitabın yazarı J. K. Rowling’den alıntılanan bu pasaj karşılar.

“Bir çocuğun yetişkinler dünyasından kaçıp her açıdan güçlü olduğu bir yere gitmesi fikri bana çok ilginç geldi.” Harry Potter kitaplarının cildinde okuru, kitabın yazarı J. K. Rowling’den alıntılanan bu pasaj karşılar. Seri boyunca Harry Potter’ın Mugglelar (büyücü kanı taşımayan insanlar) dünyasındaki sıradan hayatından kaçıp sihrin, büyünün ve olağandışılıkların dünyasında yaşadığı maceraları okuruz. Fakat seri ilerledikçe anlarız ki Harry sadece daha güçlü olacağı bir dünyaya gitmemiştir; büyücü dünyasının dirlik ve düzeni için belki canı pahasına mücadele etmekle yükümlü olduğu bir savaşın da içindedir aslında. Bu savaş, büyücü kanının üstünlüğünü savunan Karanlık Lord Voldemort ve takipçileri ile ona karşı savaşan iyiler arasında geçer. Harry bu savaşın merkezindedir, çünkü Voldemort onu öldürmeye çalışırken yok olmuş, ekibi Ölüm Yiyenler dağılmıştır. Seri boyunca Voldemort’un geri dönme ve Harry’nin onu engellemeye çalışma mücadelesini okuruz.

J. K. Rowling’in 1997’de Harry Potter and The Philosopher’s Stone adıyla başlayan serisi, 2000 yılında Ülkü Tamer tarafından çevrilerek Türkiye’ye gelir ve özgün ismine paralel biçimde Harry Potter ve Felsefe Taşı olarak satışa sunulur. İkinci kitaptan, 2007 yılında serinin son kitabı yayınlanana dek metinleri bu kez Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu dilimize çevirir. Fakat serinin etki alanı bu yıllarla sınırlı kalmaz. Seri henüz sonlanmamışken romanların sinemaya aktarılmasıyla etki alanını genişletir, geniş hayran toplulukları oluşturur ve popüler kültürün pek çok alanını etkiler. Bu noktada, Gierzynski’nin 2013’te yayımladığı “Harry Potter and the Millennials: Research Methods and the Politics of the Muggle Generation” (Harry Potter ve 1980 Kuşağı: Araştırma Yöntemleri ve Muggle Nesli)[1] isimli bir araştırma, Harry Potter hayranlarının hayran olmayanlara göre farklılıklara daha açık ve politik olarak toleranslı olup daha az otoriter olduklarını ve işkence ya da orantısız güç uygulamalarını daha az desteklediklerini bulgulaması açısından ilginç bir popüler kültür çalışması örneğidir.

Öte yandan bu bulguların rastlantı olmadığını düşünüyorum. Rowling’in fantastik edebiyat türünü kullanması, anlatısını kurarken okuyucusuna bu mesajları iletebileceği bir konum almasına imkân sağlıyor olabilir. Bugün sahip olduğumuzdan tamamen farklı bir evreni kurgulayıp anlatan fantastik edebiyat, bu dünyada da adaletsizliklere sebep olan pek çok şeyi; güçlülük ilişkilerini, hâkimiyet kurma isteğini, birilerine özden kutsallık atfetmeyi, işkence ve şiddeti ve dahasını o evrenin kendi bağlamına yerleştirerek anlatabilir. Harry Potter serisinde zorlukları göğüslemek, savaş durumunda alınan konumlar, farklılıkları karşılama şekli, üstünlük kurma gibi temalar, iyi ile kötü arasındaki mücadeleyi ve doğruyu anlatmak için kullanılır ve buradan Harry’ye de iyiler tarafında daha ileri bir doğruluk, sağlam karakterlilik ve iyilik konumu atfedilir. Böylece iyinin aldığı, özellikle Harry’nin, doğru konumlar ve kötülerin, Felsefe Taşı kitabı özelinde Dursleyler ve Slytherinlilerin, konumları yukarıda bahsettiğim temalar çevresinde gösterilerek okuyucuya bahsi geçen mesajların verilebileceği bir ortam sağlanır.

Hikâyeyi özetlersek; annesini ve babasını bir araba kazasında kaybeden Harry, teyzesi ve eniştesinin evinde büyümüştür. Harry bu evde hizmetçi-köle arası bir şekilde büyür. Kendine ait herhangi bir şeyi yoktur, merdiven altındaki dolapta uyur, cezalıyken orada kilitli kalır, evin işlerini yapar. Bu evde Dudley’nin eski oyuncakları için bile ayrı bir oda varken Harry’ye yer yoktur. Kuzeni Dudley’nin eski kıyafetlerini giyer. Dudley hunharca tüketen, doymayan, kıran, hep daha fazlasını isteyen biri olduğu için obezdir ve onun kıyafetleri Harry’ye hayli büyük gelir, bu ona gülünç bir görünüm verir. Hem bu görüntü yüzünden hem de Dudley insanları tehdit ettiği için kimse Harry’nin etrafına yaklaşmaz, bu yüzden hiç arkadaşı da yoktur. Harry bu şekilde annesiz, babasız, onlara ait bir anıdan mahrum, ilişkisiz, iletişimsiz ve kendine ait hiçbir şey olmadan büyür. Dursleyler onu bebekliğinden beri horlayarak büyütür: “Dursleyler Harry’den hep böyle söz ederlerdi, sanki kendisi orada yokmuş gibi -ya da söylenenlerin zaten farkına varmayacak iğrenç bir şeymiş, bir sümüklüböcekmiş gibi” (Rowling 33). Doğum gününde hediye ettikleri şey bir elbise askısı ve eski bir çift çoraptır (57). Bu şekilde Harry ailenin ve iyi bir duygunun ne demek olduğunu bilmeden 11 yaşına kadar gelir. Böyle bir bebeklik ve çocukluk geçiren birinin, ileride kendilik problemleri yaşayacağını, sağlıklı bir kendilik geliştiremeyeceğini ve daha birçok psikolojik problemle karşılaşacağını öngörebiliriz. Fakat Harry’de böyle bir durum gözlemeyiz. Harry büyücü dünyasında tanıştığı hiç kimseyle herhangi bir iletişim, yakınlık problemi yaşamaz, hatta Hagrid, Ron ve Hermione ile güzel bağlar kurar. Hogwarts ona tam anlamıyla yuva olmuştur. Burada “masada bir yeri vardır”. Seçmen Şapka onu Gryfindor’a yerleştirdiğinden beri, Gryfindor masasında, kendi binadaşları arasında oturacağı bir yere sahiptir artık. Böylece Hogwarts, Harry için birileriyle aynı tarafta durduğu, yer işgal etmediği ama bir yerinin olduğu ve burada tanıştığı insanlar sayesinde paylaşmak, sevmek gibi hisleri yaşadığı, arkadaşlığı deneyimlediği ve ailesiyle olan bağlarını öğrendiği bir yer hâline gelir.

Dikkatli baktığımızda, Harry diğer karakterlerin sahip olduğu kişilik zaaflarına da sahip değildir. Ron, kendisinden daha başarılı olan ağabeylerinin gölgesinde büyümüştür, onlar her şeyi yapmış olduğu için kendisine yapacak bir şey kalmadığını düşünmektedir  (119). Bu yüzden içinde bir sürü hırs barındırır, Kelid aynasında kendini ağabeylerinin başardığı şeylerin toplamını başarmış şekilde görür (223). Hermione ukalalığı ile çevresindekileri rahatsız eden bir karakterdir, hatta Ron bir keresinde onun hiçbir arkadaşı olmamasından dem vurarak ne kadar sinir bozucu biri olduğuyla dalga geçer. Dumbledore dahi hikâyede mutlak olumlu değildir, delilik ve dâhiliğin ortasında duran bir karakterdir. Kendisi Percy tarafından “Dahidir o. Dünyanın en iyi büyücüsü! Ama orası öyle, hafifçe kafadan çatlaktır” (144-5) şeklinde anlatılır. Dumbledore ara sıra absürt konuşmalar yapsa da hikâyenin bilgesidir. Harry’nin ise tüm bu davranışları, büyücü dünyasından uzakta büyümesinden, karşılaştığı şeylere alışılagelen kalıplar üzerinden değil, yabancı tepkileri vermesinden kaynaklansa da kişiliğinin yüceliğine vurgu yapıldığını yer yer görürüz. Harry paylaşmayı bilir, cesurdur, en başından beri iyiliğin tarafında olmaya çabalar, yardımseverdir ve kendisine asla özel ya da farklı bir muamele yapılmasını istemez. Ona yapılan iyiliklere karşı mahcup olur (98). Seçmen Şapka’nın söylediğine göre, içten içe kendini kanıtlama arzusuyla dolu olsa da bunu yıkıcı bir hırsa dönüştürmez. Çalışarak, hak ederek başarmak ister ve şöhretini kötü yönde kullanmaya çalışmaz. Aslında, “masada yeri olma” teması Harry, Hermione ve Ron’un karakterleri ve arkadaşlıkları açısından önemlidir. Burada “masada yeri olma hissi”ni Sara Ahmed’in hatırlattığı şekliyle kullanıyorum. Aileler “aynı tarafta olma” ya da “masada yeri olma” hissini, kişiye özgü farklılıkları mutlu nesneye dönüştürerek verebilir (64). Kişiye özgü ifadesi, aslında karakterde ya da mizaçtaki tuhaflıkları da ifade eder ve bu tuhaflıklar dahi bahsi geçen aidiyetle iyi hislere ve bağlılıklara dönüşür. Harry’ye bu hissi veren Hogwarts’ta kurduğu arkadaşlıklardır ve aralarındaki küçük farklılıklar ya da rahatsız edici özellikler bile onların arkadaşlığını ve maceralarını bağlayıcı hâle getirir.

Felsefe Taşı hikâyesi de aynı şekilde Harry’nin doğruluk konumunu yükseltir. Felsefe Taşı, onu kullanana ölümsüzlük ile sonsuz altın vadeden ve sadece simya ilminde ustalaşmış Nicholas Flamel’in yapmayı başarabildiği efsunlu bir taştır.  Flamel bu taşı 665 yaşına gelene kadar kullanmıştır. Sonrasında ise taş, Hogwarts içerisinde, ona ulaşmak isteyenlerden korunmaktadır (252). Voldemort dünyaya insan formunda geri dönmek için var gücüyle taşa ulaşmaya çalışırken taş Harry’nin cebinde, korunmak için belirir. Dumbledore’a göre bunun tek sebebi, Harry’nin taşı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istemeyecek kadar temiz yürekli olmasındandır (342). Hikâyede sadece Voldemort Felsefe Taşı’nı kullanacağı bir hayatı ister, iktidar hırsıyla dolu olduğundan güç sahibi olduğu bu dünyadan hiç ayrılmayacağı bir yaşam ister. Ölümü ayrı bir serüven olarak görmekten ya da ölümün olmadığı bir yaşamın anlamsızlığını kavramaktan acizdir, zaten içinde insanlık dahi yoktur, tamamen canlı bile değildir (340-4).

Hikâyenin mutlak kötüleri, Karanlık Lord’a yakınlığı ile bilinen Slytherinler ve Muggle aile Dursleylerdir. Slyherinler, içlerinde Karanlık Lord Voldemort’un emellerini barındıran, büyücü kanının üstünlüğüne ve başkaları üzerinde kullanılması gerektiğine inanan, farklı olanları; Muggle doğumluları, diğer büyülü yaratık ve türleri küçümseyen insanlardır. Slytherinliler, kitapta özcü bir yaklaşımla tasvir edilir. Draco Malfoy kuşaklardır Slytherinli olan ve Karanlık Lord’a yakınlığı ile bilinip bu sebeple başkalarına korku veren bir ailede büyümüştür. Onun arkadaşları için de kötü kalpliye benzeyen ve ahmak tasvirleri kullanılır. Harry Malfoy’u karakter olarak kuzeni Dudley’e benzetir (94), Draco, Hagrid’i yabaniye benzeterek aşağılar ve Harry ile Muggle’ların yani, onlarla -büyücülerle- aynı kanı paylaşmayanların Hogwarts’a alınmamasıyla ilgili fikirlerini paylaşır (95). Draco, Weasleyleri de küçümseyerek aslında büyücü dünyasındaki sınıfsal farklılıklara da işaret eder. “Babam bütün Weasleylerin kızıl saçlı, çilli olduklarını, yetiştirebileceklerinden çok daha fazla çocuk yaptıklarını söylemişti. Bazı büyücü ailelerin ötekilerden üstün olduğunu yakında anlayacaksın, Potter” (129). Dursleyler ise Harry’nin ailesinden, sihirden, olağandışı her şeyden nefret ederler. Büyünün gücünden korkularını, nefret olarak yansıtırlar, Harry’nin büyücü kanından ötürü gösterdiği her farklılığa güç uygulayarak, cezalandırarak karşılık verirler. Farklı bir dünyanın mümkün olduğu fikrinden, hayal gücünden, meraktan ve soru sorulmasından dahi hoşlanmazlar. “Dursley’leri onun soru sormasından daha çok sinirlendiren bir şey varsa, o da herhangi bir şeyin olağandışı davranışlarıyla ilgili konuşmasıydı, konu ister düş, ister çizgi film olsun, fark etmezdi” (36).

Harry Potter özelinde, iyilik ve kötülüğün mücadelesi gibi fantastik anlatılarda sık rastlanan bir temaya Rowling, vermek istediği mesajları yerleştirir. Mesela Rowling, iyiliği ve kötülüğü farklılıklara açıklık çevresinde şekillendirir. Dursley ve Slytherinlilerin kötülükleri, onların farklılıklara karşı aldıkları konumlarla pekişir. Dursleylerin normalliğin patikasını izleme yolundaki arzuları onları farklı olan her şeyden beri kılarken Slytherinliler ve karanlık taraf Ölüm Yiyenler, kendilerinden farklı olanlar, güçsüzler üzerinde hâkimiyet kurmayı hakları olarak görürler. Bunun için başkalarını horlamaktan, onlara kara büyü uygulamaktan, şiddetten ve onların iradelerini hiçe saymaktan kaçınmazlar. İlk kitaplarda belki de Voldemort’un saf kötülüğü ve korkutuculuğuna mukabil, Harry’ye bir doğruluk konumu atfedilerek ahlaki ve iyi olanın altı çizilir, bu şekilde Rowling iyilik ve kötülük saflarını sıkılaştırır. Fakat seri ilerledikçe, belki hitap ettiği kitlenin yaşı da büyüdüğünden, gri karakterlerin sayısı artar. Serideki mesajlar, ilk kitaplarda baskın olan özcü bakışın da yumuşatılmasıyla, fikrimce, daha sofistike bir hâle getirilir.

Belki bu yüzden bahsettiklerim, ileride “Fantastik bir roman bize ne anlatır, neler yapmaya imkân verir ve bunlar politik midir?” sorularıyla incelenebilir. Burada politik kelimesini, iktidar ilişkileri ve güç ilişkileri arasındaki bağıntıları ortaya koymaya çalışan yapıtlarda olduğu gibi[2] kullanarak, güç temeline dayanan ırk, sınıf ve cins gibi kesin çizgileri olan gruplar arasındaki ilişkiyi tanımlamak için kullanıldığı şekliyle kullanabiliriz. Çünkü Harry Potter serisi, Sihir Bakanlığı gibi bir kurumla; Ölüm Yiyenlerin yöntemleri ve emelleriyle, ev cinleri, cincüceler, devler, atadamlar gibi farklı türlerin ilişkileriyle bize böyle bir zemin sağlıyor. Son söz olarak, Türkiye’de bir Harry Potter nesli araştırması yapılabilir mi bilmiyorum ama hikâyede karşılaştığımız kötülerle faşizmin değişik formlarını görmemizden, seçimlerimizle doğru olacağımız mesajlarından, bir olağanüstü durum olan savaş karşısında insanların aldığı konumlardan, insanların iyiler ve kötüler olarak ikiye ayrılmadığını gösteren Sihir Bakanlığı’ndan, Hermione’nin ev cinlerinin özgürleştirilmesi kampanyalarından özellikle hikâyenin ilk kuşak okuyucuları olarak çok şey öğrendiğimizi düşünüyorum.

 

Kaynakça

Ahmed, Sara. Mutluluk Vaadi. Çev. Deniz Mayadağ. İstanbul: Sel Yayıncılık, 2016.

Gierzynski, Anthony. Harry Potter and the Millennials: Research Methods and the Politics of the Muggle

Generation. Johns Hopkins University Press, 2013.

Rowling, J. K. Harry Potter ve Felsefe Taşı. Çev. Ülkü Tamer, Kutlukhan Kutlu. 12. Basım. İstanbul: Yapı Kredi

Yayınları, 2000.


[1] Millenials; 1980-90 yılları arasında doğan kişileri isimlendirmek için kullanılan, Y kuşağı olarak da anılan bir terim. Araştırma bu yıllarda doğan, ABD’de yaşayan 1100 üniversite öğrencisiyle yapılmıştır. Harry Potter okuyarak ve filmlerini izleyerek büyüyen ve bugünün oy kullanan yetişkinleri olan bu çocuklarının politik duruşlarının Harry Potter okumuş olmaktan etkilenip etkilenmediğini bulmayı amaçlamaktadır.

[2] Bknz: Millett, Kate.  Cinsel Politika. Çev. Seçkin Selvi. 2. Basım. İstanbul: Payel , Çağdaş Kadının Kitapları Dizisi, 1987