Dosya

Anlatının Merkezinde Ne Olmalı? Aksak Ali ile Şuşu, Can ve Dörtteker Karşılaştırması

Aynı konudan bahsetmenin sayısız farklı yolu var; edebiyatın büyüsü de buradadır. Ancak söz konusu engellilik olduğunda farklı ve edebî olanı yakalamak zorlaşıyor.

Aynı konudan bahsetmenin sayısız farklı yolu var; edebiyatın büyüsü de buradadır. Ancak söz konusu engellilik olduğunda farklı ve edebî olanı yakalamak zorlaşıyor. Aksak Ali ile Şuşu, Can ve Dörtteker, aynı konu üzerine yazılmış, ama okuruna bambaşka sözler söyleyen iki ayrı eser. Her ikisi de bedensel engeli konu eden kitaplardan ilki, Aksak Ali, 1993 yılında yayımlanır. Engelli çocukların sosyal yaşamdaki sıkıntılarını dile getiren Serpil Ural kitabıdır. Ali engelli bir çocuktur, bir ayağı diğerine göre daha az gelişim gösterdiği için yürümekte zorluk çekmektedir. Bir gün okula gitmekte geç kalınca, sınıf arkadaşları onunla alay ederler. Bu olaya şahit olan öğretmen çocuklara bir ders vermek ister. Ellerini kullanamayan birinin çok güzel şarkı söyleyebileceğinin, kulaklarını pamukla tıkadığı öğrencisinin jimnastikte yine çok iyi olabileceğinin altını çizer. Uygulamalı olarak gösterdiği bu örneklerden şu sonuca varılmasını ister: Herhangi bir bedensel engel, insanın kalan vasıflarını geliştirmesine engel değildir. Ali’nin güzel öyküler yazdığını vurgular ve o günden sonra arkadaşları Ali’ye artık “aksak Ali” değil, “öykücü Ali” diye seslenirler.

2014 yılında okurla buluşan Şuşu, Can ve Dörtteker ise Yıldıray Karakiya’nın yazdığı, Başak Günaçan’ın resimlediği ilk kitap Şuşu ve Üçtekeri’nin devam kitabıdır. İlk maceradan tanış olduğumuz yaramaz Şuşu ve onun meşhur üçtekerine, bu kez Şuşu’nun parkta tanıştığı Can da eklenir. Can’ın “dörtteker” dediği tekerlekli sandalyesi, Şuşu’nun hemen dikkatini çeker, arkadaş olurlar. “Eşit derecede” yaramaz bu iki çocuk kısa süre içinde tüm parkı birbirine katarlar. Parkta bankları boyayan görevliden, Şuşu’nun amcasından ve Can’ın teyzesinden “birlikte” azar işittikten sonra, parkta dağıttıklarını “beraber” toplamaya koyulurlar.

Her iki kitabın engelli meselesine yaklaşımlarında ilk dikkati çeken; Aksak Ali bir engelin ve engellinin hikâyesiyken, Şuşu, Can ve Dörtteker’in “bir çocuğun hikâyesi” olarak kurgulanmasıdır. Aksak Ali’de didaktik bir üslupla, engelli insanların “da” topluma faydalı vatandaşlar olabileceğinin mesajı verilir okura. Öğretmen karakteri, sınıfa verdiği pratik örneklerle; bir uzvunda engeli olan kişinin başka işlerde iyi olacağının vurgusunu iyi niyetle ve nahif bir şekilde yapar. Fakat burada karakteri kurgulayan yazarın atladığı bir nokta vardır: Bu vurgu aynı zamanda engelli bir çocuk olan Ali’nin çocuk kimliğini arka plana atmak, toplum içinde entelektüel ya da fiziksel bir üretimde bulunarak kendisini “kanıtlama” gerekliliği duyurmak demek. Burada Ali’nin durumu bir “farklılık” değil, aşılması gereken bir engel olarak vurgulanır.

Ali’nin sabah okula geç kalması, tamamıyla engeli üzerinden açıklanmıştır. Halbuki Ali o gün sadece biraz daha fazla uyumak istemiş olabilir ya da sabah seyrettiği çizgi filme kendisini fazla kaptırmıştır. Belki de okul yolunda rastladığı bir kedinin peşine takılmış, vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştır. Tüm bunlar çocukluğu merkeze alan olası senaryolardır. Anlatıda, Ali’nin geç kalmasının engelini merkeze koyan bir sebebinin olması, yazarın didaktik üslubunu kurmak için kullandığı bir direkt anlatım, gösterim yoludur.

Şuşu, Can ve Dörtteker’de ise merkeze “çocukluk” koyularak Şuşu ve Can’ın farklılığına değil, benzerliğine vurgu yapılır. Şuşu, parkta tanıştığı Can ile kolayca arkadaş oluverir, birlikte tüm parkı alt üst ederken eşit ve benzerlerdir. Yaptıkları yaramazlıktan dolayı azar işittiklerinde kimse Can’ı hoş görüp yalnızca Şuşu’ya kızmak gibi “farklı muameleye” kalkışmaz ya da hatalarını anlayıp telafi etmeye çalıştıklarında, Can da Şuşu ile birlikte işlere yardım etmek zorundadır. Üçtekerli Şuşu ve dörttekerli Can’ın sadece arkadaşlığı ve çocuklukları ön plandadır anlatıda. Can’ın Aksak Ali’deki gibi engeli sebebiyle kendisini kanıtlamaya, sosyal kabul için diğer çocuklardan fazla çabalamasına gerek yoktur.

Engellilik de bugün ayrımcılığın altında tartıştığımız başlıklardan biri. Diğer ayrımcılık türlerinde olduğu gibi, engellilik konusunda da iyi niyetle üretilmiş fakat yapıcı olamamış örneklerle karşılaşıyoruz; Aksak Ali de bunlardan biri. Üslubunda dikkati ilk çeken didaktik olması ve direkt gösterme yoluna başvurması. Ali karakteri ile yapıcı bir eser olan Şuşu, Can ve Dörtteker’deki Can’ın karakterizasyonunda temel bir ayrım söz konusudur: Ali, önce fiziksel engeliyle ön planda bir “aksak” olarak çizilmiş, daha sonra faydalı bir yurttaş şiarıyla “öykücü”ye dönüştürülmüştür. Can ise öncelike ve sadece bir çocuktur, diğer çocuklara “benzer”, herkes kadar yaramaz, alelade bir çocuk... Şuşu, Can ve Dörtteker’in yazınsal tavrı, hassas bir konu olan engellilik noktasında ihtiyacımız olan bakışın özeti gibidir bu açıdan.

 

Kaynakça

Karakiya, Yıldıray ve Başak Günaçan. Şuşu, Can ve Dörtteker. İstanbul: Redhousekidz, 2014.

Ural, Serpil. Aksak Ali. İstanbul: Ya-Pa, 1993