Dosya

Alternatif Bir Engelli Anlatısı: Farklı Ama Aynı

Feridun Oral, hem yazarı hem de çizeri olduğu eserlerinden biri olan Farklı Ama Aynı’da, “sürüdeki diğer yavrulardan biraz farklı doğan” bir oğlağın yaşantısını -doğumundan anneliğine kadar- konu edinir.

Feridun Oral, hem yazarı hem de çizeri olduğu eserlerinden biri olan Farklı Ama Aynı’da, “sürüdeki diğer yavrulardan biraz farklı doğan” bir oğlağın yaşantısını -doğumundan anneliğine kadar- konu edinir. Anlatı, yeni doğan bir oğlağın “bacaklarındaki güçsüzlüğünü” fark eden çobanın, onu kucağına alıp ağıla kadar taşıması ile başlar. Oğlağın “ön bacakları tutmuyor”dur ve “bu haliyle yürümesi imkânsızdır”. Böylelikle anlatıcı anlatıya farklılığın farkında olunması gerektiğine dikkat çekerek başlar. Bu hususta metnin ana kahramanının engelli bir karakter olması çocuklarda empati kurabilme becerisinin gelişimi açısından da önemlidir. Zira, bu tip okuma pratikleri ile “yaşamında hiç engelliyle karşılaşmamış çocuk, engellilikle bir çocuk edebiyatı eseri aracılığıyla tanışıp dışlayıcı değil, dâhil edici bir bakış geliştirebilir” (Gürdal 44).

Türk çocuk edebiyatında engellilik genellikle “özürlü” ve “sakat” ibareleriyle ifade edilegelmiştir. Konu ile ilgili yapılan son dönem çalışmaları bu ifadeler yerine “engelli” ifadesinin kullanılması gerektiğini vurgular. Öte yandan engelli yerine istisna çocuklar” tabirini kullanan yazarlar da vardır. Bu yazarlar istisna çocukların” “çok boyutlu karakterler olarak çizilmesinin” üzerinde durmuşlar ve anlatılarında engelli çocukları kahraman gibi göstermekten” kaçınılması gerektiği gibi okura acıma ve anlayışa muhtaçmış duygusu vermekten de kaçınmak gerektiğini” vurgulamışlardır (Gürdal 51). Bu noktada dilin kullanımı empati becerisini geliştirme açısından da ayrı bir öneme haizdir. Zira, “olumlu dil kullanımı insanın benlik algısında olumlu etki” gösterir (Gürdal 135). Nitekim Farklı Ama Aynı metninde de anlatıcı “farklı” sözcüğü ile  hem aynı hem de farklı çocuk okurların üzerinde olumlu bir etki yaratır. Ancak bu etki tek başına yeterli midir?

Ayfer Gürdal Ünal, Türk Çocuk Edebiyatı’nda Engellilik (1969-2009) eserinde iyi bir engellilik anlatısında anlatının merkezinin engelli kahraman üzerinde toplanması gerektiğini vurgular ve kahramanın iç dünyasını en iyi aktarabilecek şekilde bir anlatım şeklinin eserin yazılış amacına hizmet edebileceğini söyler. Bu nedenle bu konuyu işleyen bir edebiyat eserinde, engellinin iç dünyasını en iyi şekilde aktarabilecek anlatıcının engelli bir ben anlatıcısı” olması gerektiğini ifade eder (111). Feridun Oral’ın söz konusu eserinde ise konuşamayan bir kahraman ana karakter olarak okurun karşısına çıkar. Bu noktada metnin engelli kahramanının bir oğlak olması -Piaget’in çocuk gelişiminde animizm evresi hakkında olan düşünceleri ile birlikte değerlendirildiğinde- muhatap çocuk okurun karakterle empati kurabilmesini kolaylaştıracak bir etmen olarak belirir.[1]

Öte yandan anlatıcının duygu geçişleri de anlatıda yer almalıdır. Bu noktada Farklı Ama Aynı eserinin anlatım tekniği iyi bir örnektir. Şöyle ki bu anlatıda diğerlerinden farklı doğan oğlağı, çoban “hemen fark edip” kucağına da alsa, oğlak ağıla gelene kadar durmaksızın ağlar. O günden sonra çoban onu “heybesinde taşır”. Bir taraftan diğer yavrular da “hızla büyüyüp” geliştiklerinden otlakta koşup oynarlar. Çobanın heybesindeki yavru oğlak ise “keçi taklidi” yaparak bu oyunlara katılır. Arkadaşları ise ona değil, onun yaptığı keçi taklidine gülerler ve “birlikte çok eğlenirler”. Tabii her zaman böyle neşeli bir ortam yoktur. Çoban bazen kaval çalar ve küçük oğlak da hüzünlenerek “arkadaşları gibi sıçrayıp oynamayı, dağlarda tepelerde koşmayı hayal eder”. Çobansa bu duruma daha fazla kayıtsız kalamaz ve bir gün sürüdeki herkes otlarken “küçük oğlağa bakarak yere bir şeyler” çizer, düşünür. Önce “yamaçtaki fındık ağacından dallar” keser. Sonra “onları eğip bükerek sepet gibi örmeye başlar”.

“Ertesi sabah çoban, sürü ağılda uyurken, küçük oğlağı kucağına alıp avluya çıkarır”. Yaptığı şey “değişik bir bisiklettir”.[2] Çoban oğlağı bisiklete bindirir ve arkasından yavaşça ittirir. Oğlak önce şaşırır, bir süre ne yapacağını bilemez. Sonra “gövdesinin ağırlığını” verdiği, “arka ayaklarının üzerinde durabildiği bu bisikleti adım adım kullanmaya başlar. Artık “sevinçle meliyor”dur. O kadar yüksek sesle “meler” ki sürünün kalanı da uyanır. O da hemen annesinin yanına gider. Anlatının bu bölümünün çiziminde sürünün kalanı oğlağı güler yüzle sadece izler. Bu noktada sürünün bu gelişmeye verdiği tepkinin yalnızca “yüksek sese uyanmak” olması da anlatımın önemli ayrıntılarından biridir. Zira, bu anlatımla birlikte sürünün kalanı farklı oğlağın farklı bisikletine olağan bir durummuş gibi yaklaşır. Zaten oğlak da “o günden sonra sürüsüyle birlikte dağlara tırmanır”, hatta “sürüye yeni katılan küçük kuzuları, oğlakları sırtında gezdirip, dolaştırır”. Böylelikle anlatıda oğlak; üzüntüsü, sevinci, kaygısı, heyecanı ve -hatta anlatının sonunda bir keçiyi sevmesi- ile birlikte birçok duygudan örülü bir birey olarak resmedilir. Nitekim bir zaman sonra da oğlak “genç bir keçi” olur ve “çoban ona daha büyük bir bisiklet yapar”. Bu ayrıntı da önemlidir. Zira, anlatıcıyı Ayfer Gürdal’ın tezinde belirttiği sekiz tipten birine denk düşmekten kurtarır.

Ellen Rubin ve Emily Watson’ın araştırmalarına göre “edebî eserlerde farklı engelli kalıp tiplerin varlığı” söz konusudur ve bu tipler sekiz ayrı başlıkta toplanır (Aktaran Gürdal 46). Bu tiplerin altıncısı, kendisinin en büyük düşmanı olarak kendisine acıyan engelli”dir.[3] Bu tipin olduğu anlatılarda, “engelli eğer üzerine giyindiği acı duygulardan sıyrılırsa hemen yaşama karışabileceği düşünülen bir tip olarak çizilir. Halbuki toplum tarafından gerçekten kabulün önünde engel oluşturan, toplumun yapısından gelen, iletişimsel, mimari tutuma yönelik engeller vardır. Engellinin kendi olumsuz duygularından arınırsa hemen yaşama karışabileceği söylemi toplumun yapısından gelen engelleri dikkate alınmadan geliştirilmiş bir söylemdir.” (46-47).

İlk bakışta Farklı Ama Aynı’nın ana kahramanına çobanın yaklaşımı da bu söylemle benzerdir. Ancak metnin mekânı ve çobanın oğlak büyüyünce yaptığı bisikleti de büyütmesi bu benzeşime imkân vermez. Zira, mekân kırlardır ve ana kahraman için şehirdeki gibi onun yaşamını zorlaştıracak sosyal engeller -merdivenler, toplu taşıma vb.- bu mekânda söz konusu değildir. Çoban ise bu davranışıyla örnek bir tutum sergiler ve böylelikle engelli birine yardım söz konusu olduğunda onun fiziksel gelişim özelliklerinin de dikkate alınması gerektiğini yansıtmış olur. Anlatının sonuna gelindiğinde ise artık genç olan keçi, “erkek bir keçiyi, boynuzlarına dolanan sarmaşıktan kurtarır” ve onun yakın arkadaşı olur. O zamana kadar cinsiyetini bilmediğimiz oğlağın kadın bir keçi olduğunu öğreniriz. İki keçi birbirlerinden “hiç ayrılmazlar” ve bu birliktelikten “biri siyah diğeri beyaz” ve “annelerinden farklı ama aynı” olan iki yavru dünyaya gelir. Yaşam olağan seyrinde devam eder.

           

Kaynakça

Ünal, Ayfer Gürdal. Türk Çocuk Edebiyatında Engellilik: 1969-2009. İstanbul: Evrensel Basım Yayın, 2011.

Oral, Feridun. Farklı Ama Aynı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017.

Yapıcı, Şenay ve Mehmet Yapıcı.“Çocukta Bilişsel Gelişim”. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi 1, (Mart 2006).


[1] Piaget, animizm ve çocukta bilişsel gelişim evreleri için bkz. Dr. Şenay Yapıcı ve Mehmet Yapıcı, “Çocukta Bilişsel Gelişim”, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi 1 (Mart 2006).

[2] Bu bisiklet aslında “ortez” dir. Yazıda anlatımdaki ifadeye bağlı kalarak “bisiklet”i kullanmayı tercih ettim.

[3] Bu çalışmamda 2011 yılı basımını kullandığım Türk Çocuk Edebiyatı’nda Engellilik: 1969-2009 metninde bu maddeler yedi maddeymiş gibi numaralandırılmıştır. Ancak yazarın anlatımı dikkate alındığında aslında sekiz tip olduğu, numaralandırılırken bir paragrafın atlanarak kaydırma yapıldığı görülür. Bu nedenle yazımda yazarın anlatımında olan sekiz tipi esas alarak basımda “5” olarak gösterilen tipi yazarın ifadesiyle “altıncı” olarak belirttim.