Dosya

Manzum Bir Hayvan Anlatısının Postmodernist Kurulumu: La Fonten Orman Mahkemesinde

Ural, kitabında La Fontaine’in bir açığını yakalar. “Yılan Masalı” adlı masal La Fontaine’nin Masalları arasında yoktur. Şaire göre bu onun Anadolulu Ezop’tan “yürütmeyi” unuttuğu bir öyküdür.

Fabl, genellikle içinde hayvan karakterleri barındıran, bir ahlaki değeri ya da ahlak dersini doğrudan ele alan kısa öyküdür. Çıkarılacak ders, açıkça ve didaktik bir üslupla genelde öykünün sonunda verilir. Ayrıca bu ders söz konusu fablın yazılma sebebidir. Fablın temel aldığı ahlak dersi açıkça belirtilir. Fabllar, düz nesir olarak yazıldıkları gibi manzum olarak da kurulabilmektedirler. Türk edebiyatında cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Sabahattin Eyüboğlu ve Orhan Veli Kanık çevirisiyle okuduğumuz, La Fontaine’in Masalları, orijinalinden manzum çevirilerdir. Modern kurulumu manzum olan bu masallar, Yalvaç Ural’ın kaleme aldığı La Fonten Orman Mahkemesinde adlı eserde de yine şiir-öykü formatında olmakla birlikte postmodernist bir dönüşüme uğrar. Bizzat eserin yazarı Jean de La Fontaine; intihal ile itham edilen, hayvanları insanbiçimci yaklaşımla ele aldığı için suçlanan ve yargılanan bir öznedir.

 

Fabl Türü, Özellikleri ve Tarihsel Gelişimi

Latince hikâye anlamına gelen fabl, “fabula” sözcüğünden kaynağını almaktadır ve kıssadan hisse türünde, ahlâkî öğeleri ele alarak simgesel hikâyeler anlatır. Aynı zamanda Türk edebiyatında hayvan masalı olarak bilinen fabl, dilimize Fransızca “fable” kelimesinden girmiştir (Kelime, 134). Kısaca fabl, ahlâk ilkelerini anlatan, kahramanları genellikle hayvanlardan oluşan sembolik hikâye türü şeklinde tanımlanmaktadır. Fabl türünde yazılan eserler incelendiğinde fablların genel olarak masalımsı eserler arasında yer aldığı görülmektedir. Ancak fablın sonunda okuyucuya ders verilmesi onu masaldan ayırmaktadır. Ayrıca hikâyelerde yer alan hayvanlar, kendi temel özelliklerinin yanı sıra insana ait bazı özellikleri ve değerleri de üstlenir. Fabl türünün belirtilen özellikleri göz önüne alındığında ise fabl şöyle de tanımlanmaktadır: Sonunda ders verme amacı taşıyan, güldüren, güldürürken aynı zamanda düşündüren öykülerdir. Bunun yanı sıra fabllarda yer ve zaman genellikle belirsizdir ancak olaylar hikâyelerde bahsedilen hayvanların mekânlarında geçer. Fabllarda verilen mesajlar toplumun genel olarak benimsediği adalet, dostluk, doğruluk, alçak gönüllülük, kanaat gibi değerler üzerine kurulur. Aynı zamanda fablların, toplumu eğitici ve kötü davranışlardan caydırıcı özelliği bulunmaktadır. Fabllarda soyut konular, olay planı ve hayvanların konuşturulması ile somutlaştırılarak işlenir. Ayrıca fabllar için şunu söylemek de mümkündür: Çocuklara, iyi ve ahlâkî davranışlar kazandırma ve değerleri hayata geçirme bakımından eğitici yanı güçlü eserlerdir. Bunun yanı sıra fabl türünün sonunda yazar tarafından söylenilen atasözü gibi sözler çocukta dil bilincinin uyanmasına katkıda bulunmaktadır (Ungan, 5). Şiir (manzum) veya düzyazı (nesir) şeklinde yazılabilirler. Fabllarda hayvanlar konuşturularak doğruluk, dürüstlük, alçak gönüllülük, yardımseverlik gibi olumlu davranışlar özendirilirken; kıskançlık, açgözlülük, cimrilik gibi olumsuz davranışlar yerilir.

Hint ve Akdeniz medeniyetlerinde ortaya çıktığı düşünülen fabl türünün ilk yazarı Frigyalı Ezop (Aisipos) olarak gösterilir. Ezop, dönemin baskıcı siyasi atmosferi sebebiyle düşüncelerini hayvanları kişileştirdiği hikâyeler üzerinden anlatarak bugün halen okunmakta olan fablları üretmiştir. MÖ 620 ile 650 yılları arasında ömür süren yazarın fablları ancak 300 yıl sonra yazıya geçirebilmiştir. Doğu’da fabl türünün ilk örneklerinin izleri ise eski Hint masallarında MÖ 200’lü yıllara kadar sürülebilir. İnsan ve hayvanların birlikte yaşadığı bu fablların en önemli özelliği insanların hayvanlara üstün olmamasıdır. Pançatantra ve Jakata Masalları Hint edebiyatı içinde kayda geçen önemli eserlerdir. Yazarı bilinmeyen daha birçok eski Hint masalında örnekleri bulunan fabllardan da faydalanan Beydeba, bugün fabl türünün en önemli örneklerinden biri olarak gösterilen Kelile ve Dimne eserini MS 300’lü yıllarda dönemin Hint hükümdarına sunmuştur. Akdeniz ve Hint kültürlerine ek olarak Afrika’da da birçok fabl bin yıllardır yazılmış ve söylenmiştir. Uzun yıllar içinde kabile hayatında kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan Afrika fablları, insanların doğa ve hayvanlarla olan yoğun etkileşiminin bir parçası olarak görülmektedir.

17. yüzyılda yaşayan La Fontaine ise Ezop ve Beydeba ile birlikte fabl tarihinde önemli yer tutan yazarlardan biridir. Çoğunlukla Doğu fabllarından esinlenen La Fontaine, kaleme aldığı fablları herkesin anlayacağı bir dilde yazmaya çalışmış ve kötüyü göstererek iyi olanı anlatma amacı taşımıştır.

Türk edebiyatında ise fabl türünde verilen ilk eser Şeyhi’nin Harname adlı yapıtıdır. Toplumun kötü yönlerinin eleştirildiği bu eser, ismini eşek anlamına gelen Har kelimesinden alır. Sabahattin Eyüboğlu ve Orhan Veli Kanık, La Fontaine’den manzum tercüme ettikleri hayvan masalları ile Türk edebiyatında modern zamanların fabl aktarıcıları olarak yerlerini almıştır. İsmini andığımız şairler çevirilerinde kendi üsluplarını aktarmış olsalar da La Fontaine’in bir şair olarak kurduğu evreni tekrarlamışlardır.

İlerleyen dönemlerde ise bu fabllar başka çevirilerle varlığını sürdürür. Ancak Yalvaç Ural, La Fonten Orman Mahkemesinde adlı eserinde bahsi geçen masalları olduğu gibi bir yeniden yazıma gitmez. Metin isminden de anlaşılacağı gibi hem masalların içeriğindeki hayvanlara mal edilen şiddeti hem de şairini yargılamak üzere yola çıkar. Ural’ın bu tutumunu ise postmodernizm ile ilişkili bir tavır olarak değerlendirebiliriz.

Yalvaç Ural Sümer Hayvan Masalları - Yabanöküzü Boynuzlu Tilki kitabının önsözüne fabl nedir sorusunu yanıtlayarak başlar. İÖ 1. yüzyılda yaşamış Latin şair Phaedrus'u Latin edebiyatının ilk fabl yazarı olarak belirttikten sonra onun hem Aesop masallarını derlediğini, hem de özgün masallar yazdığını anlatır. Phaedrus'un "Fabl, insanların yanlışlarını düzeltmeye yaramalıdır." sözünü anımsatan Ural, her ne kadar fabl geleneği Aesop'la başlatılsa da Aesop'tan önce İÖ 8. yüzyılda Heseidos'un, İÖ 7. yüzyılda da Arkhilokos'un hayvan masalları yazdığını Platon'un Devlet isimli eserine dayanarak belirtir. Günümüzde ise Sümerologlar ve tarihçiler ilk hayvan masalları geleneğinin Aesop ile değil günümüzden 4000 yıl önce Sümer'de başladığına işaret ediyorlar. Kanıt olarak da Nippur'da bulunan çivi yazılı tabletlere dayanıyorlar. [1] Bu dayanaklar eşliğinde Ural iddiası üzerine La Fontaine’i yargıladığı bir şiir-öykü olan La Fonten Orman Mahkemesinde adlı eserini üretmiştir. Kitabın kapağı, bu düşüncemizi haklı çıkarmak adına değerlendireceğimiz ilk kısımdır. Haslet Soyöz’ün çizimlerini üstlendiği kitabın kapağında La Fontaine, uzun kırmızı şapkası, elleri belinde duruşu ile aslan, zürafa, eşek ve ayıya kızgın gözlerle bakar. Şairin tepesinde ise bir karga durur. Bu sahne kitabın içeriğindeki mahkemenin ön temsilidir. Çünkü tüm hayvanlar La Fontaine’nin masallarındaki konumları dolayısıyla şairlerinden şikâyetçi olacaklardır:

“Bir gün hayvanlar

kendileriyle ilgili

gülmece öyküleri yazan

La Fonten’i

ormanda yakaladılar.

Ve onu doğruca götürüp

yargılamak için

orman mahkemesine çıkardılar.

Aslan yargıçtı.

Sordu: ‘La Fonten,

Ne istiyorsun bizlerden?

Neden bizleri

İyiler kötüler,

Aptallar akıllılar,

Güzeller çirkinler,

Tembeller çalışkanlar, diye;

İkiye bölüp

Birbirimize düşürüyorsun?’ “ (7-9)

Şiir değişim ve dönüşüme en fazla direnen ama dönüştüğünde büyük etkiler bırakan edebî bir türdür. Postmodern şiirin modernist şiirden aldığı en büyük miras, şairin özerkliği ve bu özerkliğin imkânları dairesinde biçim ve içerik üzerinde kişisel denemelerde bulunabilme özgürlüğüdür. Şair metin üzerindeki otoritesini en aza indirdiği için kendi eliyle ölümünü gerçekleştirmiş olur (Bingöl 191). Tıpkı Ural’ın incelediğimiz bu eserinde yapmaya çalıştığı gibi. Bir fabl düzeneği içinde hikâye anlatır gibi La Fontaine’in yazdığı dizeleri kendi şairliğinin ötesine taşıyan Ural, Türk edebiyatı için kalıplaşmış bu hayvan masallarını özgür bir biçimde çok daha uzun ve yekpare kılar.

İsmet Emre’ye göre postmodernist metinlerde üst bir dil oluşturmak için ironi ile birlikte oyun olmazsa olmazlardandır (112). Postmodernistler, anlatının kendisini bir oyun olarak kurgularlar ve bu oyunun kurgusu içinde gerçeklikten apayrı bir dünya oluştururlar. Yalvaç Ural da tam bu perspektiften hareketle şiirini kurar. Sadece hayvanların aralarında diyalog kurarak değil bu hayvanların şiir-öyküsünü yazan şairin insan olarak hayvanların arasında bulunduğu ve kendini savunmak zorunda olduğu bir zemin tesis eder. Bu zemin gerçeklikten apayrı oyunsu bir niteliğe sahiptir. Orman gibi bir mekânda evcilik oynar gibi toplaşan hayvanlar, La Fontaine ile çoğu zaman kapışarak bazen de eğlenerek adeta bir oyun oynarlar.

Postmodernizm, “modernizmin aksine çağdaş dünyanın karmaşasına, kaygı ve karamsarlıkla yaklaşmak yerine onu belli ölçüde kabullenerek hatta bir miktarda da alay ederek ve ciddiye almayarak yaklaşır." (Menteşe 236) Bu yüzden postmodern şiirde ironi ve parodi önemli bir yere sahiptir. Aynı şekilde Jameson, postmodernizmin en genel özelliğinin pastiş (öykünme) olduğunu söylerken (55) Eagleton, pastiş ile birlikte parodinin de postmodernizmin genel karakteri olduğunu belirtir. (15) Şiirde doğrudan alıntılar yapıldığı gibi kimi zaman önceki metinlerin parodisinin yapıldığı veya bir önceki metinlere göndermelerde bulunulduğu da görülür. Nitekim La Fonten Orman Mahkemesinde’ de yer alan Bremen Mızıkacıları göndermesi ile Ural metinlerarasılığı kullanarak Grimm Kardeşler’i de kitabın genelinde yaptığı parodiye ortak eder.

“Herkes kendi dilince bağırıyor

ve uğultu sanki,

bir Bremen orkestrasını anımsatıyordu.” (19).

Üstü örtük de olsa Batı’nın masallarındaki kuruluma bir olumsuzluk atfeden bu dizeler anlamlıdır. Çünkü Bremen Mızıkacıları adlı hayvan hikâyesinde de hayvanlar doğada var oldukları gibi değil onlara insanlar tarafından atfedilen özellikleri ve “gürültücülük” vasıflarıyla anılırlar. Bilkan, Masal Estetiği adlı eserinde Grimm Masalları’nın çeşitli kültürlerden dinlerden, Hint mitolojisinden ve Antik Yunan’dan etkilenerek yayıldığını belirtmektedir (28). Bu durum Yalvaç Ural’ın La Fontaine’nin de esinlendiği kök metinlerden ötürü yakaladığı şöhrete yönelttiği itirazın devamı gibidir.

Postmodernist şairler büyük anlatıların baskısından kurtularak kendi pratikleri üzerinde düşünürler (Zekâ 45). John M. Ellis de postmodern söylemde metinsellikle, metnin yazarından bağımsızlaşarak kendi anlamlarını oluşturmasının hedeflendiğini belirtir (139). Bu noktada Ural’ın da kendi yazdığı şiir-öyküde bizzat şiir-öyküsünün kendisi değil işaret ettiği eleştirisi önem kazanır. Bu minvalde ağustosböceğinin La Fonten’e dönerek söylenmesi ve yönelttiği itiraz, metnin anlamını öne çıkaran önemli bir bölümdür:

“‘Eğer öykünüzü yazarken,

biraz araştırsaydınız….

biraz düşünseydiniz….

Kendi kendinize

bu canlının adı,

neden martböceği,

şubatböceği, temmuzböceği değil de

ağustosböceği diye sorsaydınız!

İşte bütün bu yanlışlıkları yapmayacak

ve kış mevsimleri ölen

biz ağustosböceklerini tembellik ve

dilencilikle

iyi kalpli karıncaları da

cimrilikle suçlamayacaktınız.’ dedi.” (50).

Ural, kitabında La Fontaine’in bir açığını yakalar. “Yılan Masalı” adlı masal La Fontaine’nin Masalları arasında yoktur. Şaire göre bu onun Anadolulu Ezop’tan “yürütmeyi” unuttuğu bir öyküdür. Böylece La Fontaine özgün olmamakla suçlanır. İşte bu bölüm kitapta aynen şöyle geçmektedir:

“Aslan gülerek,

‘Bu konuda size bir sözümüz yok

Bay La Fonten…

Ezop’tan yürütmeyi unuttuğunuz

bir öykü için sizi biz değil

ileride ancak

edebiyat tarihçileri yargılayacaktır.’” (36).

Esasında bu konu hakkında Jean de La Fontaine yazmış olduğu on iki fabl kitabının birincisi için ön sözüne yazdığı şiirinde Ezop’tan esinlendiğini bizzat kendisi de belirtmiştir:

“Ezop’tur babası kahramanlarımın

Tarihleri uydurma olsa da bunların

Ders olacak doğru şeyler vardır içinde.

Her şey konuşur burada, balıklar bile.

Bütün söyledikleri bizleredir fakat:

İnsandır eğittiğim hayvanlar yoluyla.” (Eyüboğlu 19).

Ancak Yalvaç Ural’ın incelediğimiz bu eserinde esinlenme tabiri yerine “yürütme” diye bir argo sözcük söz konusudur. Bu nokta ise yine postmodernist tutumun edebiyatın bütününe dair özgünlük sorgulamasının bir uzantısıdır yorumunu yapabiliriz.

Metnin sonuna doğru, kitap boyunca süregelen yargılamanın neticesi sunulur: La Fonten “insanat” bahçesine konup hayvanlara parayla gösterilecektir (74). Bu durumla ilgili Yalvaç Ural’ın bir söyleşiye verdiği yanıt şöyledir: “Bugün köydeki insanlara baktığımız zaman yaşama biçimlerinden bebeklikten beri motor güçlerinin şehirdeki insan kadar değişmediğini görüyoruz. Mesela köyde yaşayan bir insan senin gibi küçük elleriyle parmak hareketleri, kol kullanımı, eğilme kalkma kolay yapamaz. Az hareketi az yaptığı için bu gelişim bir süreç ve o motor kasları gelişmez. Senin yaşadığın ortama göre bir şekillenme var. Niye kent insanı daha narin? Doğayla iç içe yaşayan, doğadan ürün alan adam daha güçlü? Çalışma koşulları için de bu söz konusu. İnsan oluşum sürecinde, yani gelişme sürecinde bazı evrimlerden geçer. Benim “Başparmak Çocukları” adlı kitabımda bunu anlatıyorum ben. Bir piyanist 10 parmağını çalıştırırken diğer çocuk sadece başparmaklarını çalıştırabiliyorsa insanlar bu dünyaya hâkim olduktan sonra kendi benzeri canlıları farklı bir yere oturtuyor. Ve kendisinin daha ayrıcalıklı bir dünyaya sahip olduğunu düşünüyor. O zaman karşısındaki insanı eğitimiyle değerlendiriyor. Bir kişi ilkokul mezunu ama çok iyi bir anne doğadan anlıyor, çocuklarını iyi yetiştirmiş, sebzeleriyle uğraşıyor, onlarla çocuklarını besliyor. Fakat insanlar o kadını basite indirgeyerek bahçeci kadın diye bir değerlendirme yapabiliyor. Onun için bu insanat bahçesine o insanları doldurup hayvanların karar vermesini beklemeliyiz. Bazı eserlerde hayatta kimseye güvenme anlamında iletiler sunuluyor. Bu çocuklarda arkadaş edinmemeyi, güvenmemeyi, paylaşmamayı, bencil olmayı ortaya çıkarabilir. O yüzden o masalları eleştiren bir kitap yazdım.”

Eserin en sonunda ise hayvanlar şaire merhamet gösterirler ve yargıç olan aslana La Fonten’e ceza verilmemesini önerirler:

“Bu kez de karara karşı çıktı,

Hayvanat Bahçesi’nde

yaşamış hayvanlar

ve yalvarıp yakarıp aslana

La Fonten’i yine de

Serbest bıraktırdılar.” (77).

Son tahlilde tüm eserin odağında yer alan insanların ve şairin merhametsizliğinin yerini hayvanların “insaniyeti” alarak sürpriz bir kapanış yapılmış olur.

 

Sonuç

Yalvaç Ural, La Fonten Orman Mahkemesinde isimli kitabında konuya hayvanların gözünden bakarak eleştirel bir bakış açısı getirmiştir. Ural bu kitapta, fabllarda örtük planda ders vermeyi amaç edinmiş metodun yanlışlığına eleştiride bulunur. Postmodernist akımın parodi, ironi, metinlerarasılık gibi birçok tekniğini kullanarak örtük verilen değerlerin hayvanları kişileştirdiğini belirten Ural, kötülüğü, yanlışlığı, çirkinliği göstererek toplumunun karanlık noktalarına ışık tutma yaklaşımının iyiliğe dönük kazanımları aşıladığının altını çizer. Bu durumun da onu negatif olgularla da yüz yüze getirdiğini aktarır. Ural, fablların tersinden düşündürme yönteminin yanlışlığını belletilen fablların ihtiva ettikleri kinayelerin, çocukları eğlendirirken yanılttıklarını, yalanlarla anlattıkları ve kinayeler arasında gizlenen gerçeklerin bu suretle kaybolarak çocukların yararlanmalarına engel olduklarını ve bu fabllar ile çocuklara ahlak dersi namını vermenin mümkün olmayacağı görüşünü postmodernist bir biçimde kurduğu şiir diliyle savunur.

 

Kaynakça

Bilkan, Ali Fuat. Masal Estetiği. İstanbul: Timaş Yayınları, 2009.

Bingöl, Ulaş. Dijital Çağda Pusulası Bozulan Şiir: Postmodernizm ve Şiir Üzerine. İstanbul: Dün Bugün Yarın Yayınları, 2021.

Eaglaton, Terry. “Kapitalizm, Modernizm ve Postmodernizm”. Sonbahar. Mayıs-Haziran 1992 s.11. İstanbul s.15-25.

Ellis, John M. Postmodernizme Hayır. İstanbul: Doruk Yayınları, 1997.

Emre, İsmet. Postmodernizm ve Edebiyat. Ankara: Anı Yayıncılık, 2006.

Erdal, Kelime. Eğitim Fakülteleri İçin Çocuk Edebiyatı. Ankara: Pegem Yayınları, 2015.

Eyüboğlu, Sabahattin. La Fontaine Bütün Masallar. İstanbul: Cem Yayınevi, 1984.

Jameson, Frederic. Postmodernizm ya da Geç Kapitalizm Kültürel Mantığı. Ankara: Nirengi Kitap, 2011.

Kelime, Erdal. Eğitim Fakülteleri İçin Çocuk Edebiyatı. Ankara: Pegem Yayınları, 2015.

Menteşe, Oya Batum. “Sanat’da Modernism’den Postmodernism’e”. Littera Edebiyat Yazıları. Cilt 3 1992 Ankara s. 236-240.

Ungan, Suat. “Fabl Türünün Çocuk Edebiyatında Yeri ve Günümüzde Bu Türden Yararlanma Olanakları” Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14, 2006, 5.

Ural, Yalvaç. La Fonten Orman Mahkemesinde. İstanbul: Marsık Kitap, 2020.

Zekâ, Necmi. İşlevsiz bir Harita- Haritasız Bir Şiir. Mor Taka. Bahar -Yaz 2007 S: 8 Trabzon, s.44-45.