Dosya

Türkiye’de Operanın Gelişimi ve Çocuk Operası Örneği Olarak Papagenolar İle Diğerleri

Birçok açıdan sanatsal bir iletişim biçimi olan operanın çocuk kolu bu yazıda değinildiği gibi hem çocuk sanatçı yetiştirmek hem de bu sanatın seyircisini oluşturmak adına önemlidir.

Çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda bu başlıkta anılan eserlerin çocuğa göre ve çocuk için mi olduğu kadar çocukça olup olmadığı da tartışılır. Onun aklını ve zekâsını hafife almayan aksine onu yaşama hazırlayan edebiyat eserleri çocuk edebiyatı başlığı altında değerlendirilir. Bu durum adının yanına “çocuk” vasfını alan her üretim için geçerlidir. Romandan şiire, hikâyeden tiyatro oyununa kadar hedef kitlesinde bir edebiyat ve dolayısıyla sanat hazzı uyandırmak, bu durumun sürekliliğini sağlamak isteyen her yazar ve şair,  çocukların hayatı algılamasının basit değil aksine yaş dinamiklerini de hesaba katarak zengin bir alt yapı taşıdığını ön görebilmelidir. Bu durum opera librettosu (operanın sözlerinin bulunduğu kitap) yazan ve besteleyenler için de böyledir. Her ne kadar opera sanatı Türkiye’de geniş bir kitleye hitap edemese de yeni yeni temsilleri sergilenen çocuk operaları seyirciden yoğun bir ilgi görmektedir. Tüm sanatların bileşkesi olan bu sahne sanatının ortaya konmasının zorlu ve girift bir yanı olmasından ötürü temsillerdeki başarısı her detayın incelikle ve büyük bir özenle işlenmesini gerektirir. Dolayısıyla sahnelen bir kısım temsil çocukça kalırken klasik müzik devi Mozart’ın Sihirli Flüt’ünün uyarlaması olan Papagenolar adlı çocuk operası gerek taşıdığı mesajlar gerekse teknik donanımının sahne üzerindeki nitelikli sergisi ile operanın daha yaygın bir sanat olması adına önemli bir misyon yüklenmektedir.

 

Operanın Doğuşu ve Türkiye’de Operanın Gelişimi

İlk olarak operanın bütün sanatların bileşkesi olarak neleri kapsadığını açıklamak gerekir. Bunlardan birincisi müziktir. Geçmişten günümüze müzik ile ilgili birçok tanım yapılmıştır. Müziği Eflatun “Tanrı’nın dili”, Weber “insan ruhunun dili”, Dede Efendi “insanlığın ahlâkını arındıran kutsal bir bilim”, Beethoven ise “tanrısal bir sanat” olarak tanımlamışlardır (Alıntılayan Uçan 11). Müzik dinlemek, herhangi bir eğitim gerektirmese de müzik icra etmek eğitim gerektiren bir durumdur. Tiyatro oyuncularından farklı olarak opera sanatçıları öncelikli olarak müzikli diyalog şeklinde tanımlanabilecek aryaları seslendirecek kabiliyette olmak durumundadırlar. Ardından bu becerileriyle bütünleşen rol yetenekleri gelir. Dans da üçüncü bir bileşen olarak oyuncuların sahip olması gereken yetilerden biridir. Sahnede oyunculara ek bir de orkestra ve şef bulunur. Sahne önündekilerin gerisinde ise libretto yazarı ve bestecisi bulunur.

Kısaca operanın ülkemizdeki tarihine değinecek olursam 16. yüzyılda İtalya’da doğan bu sanatın Osmanlı’da doğrudan yankı bulması Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Paris elçiliği sayesinde gerçekleşir. Elçi o zaman dokuz yaşında bulunan Fransa Kralı XV. Louis tarafından kabul edilir, ağırlama töreni boyunca bir opera gösterilir. Mehmet Efendi sefaretnamesinde, saraydaki operada neler gösterildiğini, türlü dekorların nasıl değiştiğini, dansları uzun uzun anlatır, opera türünün parasal bir iş olduğunu da sefaretnamesine ekler (Yener 15.) Ayrıca Batı müziğine yakınlık duyan Sultan III. Selim’in, 1797 yılının mayıs ayında; Topkapı Sarayı’nda bir İtalyan topluluğunun temsilini izlediği bilinmektedir. Fransız illüzyonist Robert Houdin, anılarında bu durumu doğrulayarak “Torrini” adlı bir İtalyan’ın öncülüğünde sarayda temsiller verildiğini belirtmekte, Maxim de Camps ise 18. yüzyılın sonlarında sarayda bu çeşit gösterilerin gerçekleştiğini, hatta İstanbul’un Beyoğlu semtinde halka açık bir opera evinde yılın üç ayında operalar sahnelendiğini Souvenirs et Paysages d’Orient kitabında yazmaktadır (Say 137). Yine Beyoğlu’ndaki opera gösterileri aydınlar arasında geniş yankılar yapınca Abdülhak Hamit Tarhan’ın babası Hayrullah Efendi 1844-1845 yılları arasında bu hareketten ilham alarak Hikâye-i İbrahim Paşa be-İbrahim-i Gülşenî adlı bir oyun yazar (Yener 17). Ancak bu atılımlara rağmen 19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı’da özgün bir opera hareketi için uygun bir ortam olduğu pek söylenememektedir (Say 137). Osmanlı içerisinde opera sanatının yaygınlaşması özellikle gayr-i Müslimlerin katkısıyla gelişir. Batı sanatlarının tanınmasında Avrupa’dan gelen sanatçılar da Osmanlı içerisinde desteklenerek çeşitli unvanlar kazanır, böylece opera sanatının uygulanmasının önü açılır. Saray Tiyatrosu, Bosko, Naum ve Gedik Paşa Tiyatroları da operanın gelişimi açısından büyük önem arz eder.

Operanın Türkiye’deki temellerinin sağlam atılması adına çaba sarf edenlerin başında Giuseppe Donizetti gelir. Sarayda ilk opera, Donizetti’nin yetiştirdiği müzisyenler aracılığıyla sahnelenir (Aktaran Ertekin 47). Cumhuriyetin ilanına kadar İstanbul ve İzmir’de geçici gruplar tarafından gerçekleştirilen temsillerle süren opera, sanatsal bir faaliyet olarak çok yayılamaz. Cumhuriyet dönemi yenilikleri sanat sahasında da baş göstermeye başlayınca müzik eğitim ve öğretimi için Ankara’da Musiki Muallim Mektebi ve İstanbul Belediye Konservatuvarı çalışmalarına başlanır (Yener 17). Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Mustafa Kemal Atatürk, Ahmet Adnan Saygun’a Cumhuriyet döneminin ilk operasını ısmarlar, o da eserini üç perdelik bir opera olarak 1934’te tamamlar.  Saygun ile birlikte Cemal Reşit Rey ve Necil Kazım Akses dönemin önemli opera sanatçılarıdır. Özellikle Cemal Reşit Rey, Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında Cumhuriyet dönemine opera aracılığıyla giren ve çokseslilik tekniği ile Türkiye’de operalar, operetler, müzikaller ve revüler bestelemiş olan ilk sanatçıdır. Başlıca operaları Cem Sultan, Zeybek, Köyde Bir Facia ve Çelebi’dir.

Operanın halk tarafından tanınmasıysa ancak Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra mümkün olur. 1936’da konservatuvarda opera sanatçıları yetiştirilmeye başlanır. Alman sanatçı Carl Ebert teşkilatlanmaya destek olması için yurtdışından çağrılır. 1940 yılındaysa Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi’nde uygulamaya geçilir (Ertekin 65). Carl Ebert yönetiminde Maskeli BaloLa BohemeFigaro gibi eserler sergilenir. Ebert 1947’de Türkiye’den ayrılınca Muhsin Ertuğrul yönetiminde faaliyetler sürdürülür. Eskiden sergiler için kullanılan sergievi binası Devlet Opera ve Balesi’ne tahsis edilir. Yeniden düzenlenen opera binasında 1948’den itibaren düzenli temsiller gerçekleştirilir. DOB, 1970’te Devlet Tiyatrolarından ayrılarak bağımsız bir topluluk olur. Ardından Devlet Opera ve Balesi 1971’de İstanbul’da, 1979’da İzmir’de örgütlenir. Günümüzde Türkiye’nin çeşitli illerinde dokuz ayrı opera binası bulunmaktadır. Çağdaş opera sanatçıları arasında Leyla Gencer, Semiha Berksoy, Hakan Aysev, Murat Karahan, Aylin Ateş ve Bülent Bezdüz’ü sayabiliriz.

Ülkemizde yerleşmesi epey zaman alan operanın çocuk kolu için ise aynı tarihçeden bahsetmek olanaksızdır. Çünkü ilk temsilleri 2019 itibariyle sahnelenen Türk çocuk operası örnekleri, seyircisiyle son beş senede buluşabilmiştir. Ancak 1900’lü yıllarda özellikle Avrupa’da hem çocuklar için operalar bestelenmiş hem de korosu ve oyuncuları çocuklardan oluşan temsiller sergilenmiştir.

 

Mozart ve Sihirli Flüt

Adorno’ya göre, kendi hakikati olan bir müzik, bir müzik cümlesi, onu anlamak için bakışlarımızı kendisine çevirmemizi, onun gönderdiği değil, gösterdiği anlama yönelmemizi bizden bekleyen müziktir. O Beethoven’ın icra ettiği müziği de böyle bir müzik olarak kabul eder (Dellaloğlu 76). Ancak Wolfgang Amadeus Mozart da en az çağdaşı Beethoven kadar klasik müzik anlamında ürettiği başyapıtlarla müziğe bambaşka boyutlar katmış bir sanatçıdır.  Hayat hikâyesinde vasisi olan babası ile küçük bir şehir olan Salzburg’tan çıkıp birçok Avrupa şehri dolaşan bu “harika çocuk”, otuz beş yıllık yaşantısına sayısız eser sığdırmıştır. Onun müziği “Klasik Dönem” başlığı altında değerlendirilir. Eserlerindeki ezgi derinliğini ve form zenginliğini dönemi henüz hazmetmeye hazır değilken Mozart bu döneme damgasını vuran senfoninin, operanın, yaylı çalgılar dörtlüsünün ve konçertonun temel biçimlerini yaratmıştır (Morpa Kültür 61). Sanatında olgunluk çağını yaşadığı bir zaman diliminde, tiyatrocu dostunun ona Sihirli Flüt’ün librettosunu vermesiyle bu operaya çalışır (59). Özel yaşantısındaki çalkantılar onu tüketse de bu son operasını sergileten Mozart tiyatro salonunu hınca hınç doldurtmayı başarır (58). Mozart’ın yaşantısına sığdırdığı birçok operadan sonuncusu olan Sihirli Flüt eseri, sahnelendiği 1791 Viyana’sını oldukça ilgilendiren esrarlı olaylar, komik tipler, vahşi hayvanlar, oryantalizm, neşeli ve umutlu bir son içerir (Yener 36). O dönemde operaların İtalyanca yazılması geleneğini terk eden Mozart, eserini Almanca yazar.  İki perde olarak kurgulanan eserin olay örgüsü mitolojik bir anlatım ile iç içedir. Olay, Firavun Birinci Ramses zamanında Mısır’da bir Isis tapınağı ve çevresinde geçer. Hikâyenin kötü karakteri Gece Kraliçesi kızı Pamina’yı esir alan Sarastro’dan onu nasıl kurtaracağını bilemez. İmdadına bir Mısır prensi olan Tamino ve kuşbaz Papageno yetişir. Çeşitli sınavlar içeren bir yol hikâyesi olan eserde bu ikili için Gece Kraliçesi’nin hizmetkârlarının verdiği sihirli flüt önemli bir işlevdedir. Karakterlerin çok zorlandığı anlarda onları kurtaran bu büyülü nesne ile hikâyede çeşitli sınavlardan geçtikten sonra kraliçenin kızı Pamina ile Tamino birleşir, kuşbaz Papageno da Papagena adında yaşlı bir kadının gençleşivermesiyle evlenir. Bilge Sarastro’nun tapınağına saldıran Gece Kraliçesi ise mağlup olur. Böylece hikâye mutlu sonla final yapar.

 

Çocuk Operaları, Papagenolar ve Diğerleri

Çocuk operası, içeriği çocuğa göre temalarla düzenlenmiş, yetişkin operasından süre olarak daha kısa olan bir opera türüdür. Kökeni Avrupa’da hem özgün librettolarla hem uyarlamalarla sahneye konan bu türün Türkiye’deki ilk uygulayıcısı Caner Akın olur. Sihirli Flüt’ü çocuklar için ilkin Tamino’nun Rüyası olarak 2018’de İstanbul Devlet Operası ve Balesi bünyesinde sergiletir. Hemen ardından yine aynı eserin uyarlaması olan Papagenolar’ı 2019 yılında ilk özel çocuk operası şeklinde sunar. Akın bu çabasını şöyle açıklar: “Çocuk müzikalleri yapıldı ama klasik opera eserleri daraltılarak bir proje yapılmadı. Oysa operaların yapması gereken opera seyircisi yetiştirmek. Hikâye ve müzik olarak uygun eser seçip çocukların seveceği şekilde ana konuyu bozmadan uygun hâle getirmek istedik.” 

 

Papagenolar’ın konusu, çocukların doğaya ve insana sevgiyle bağlanması, bunu müzik ve dansla bütünleştirmesidir. Sihirli Flüt’ün en eğlenceli karakteri olarak bilinen Papageno’nun bu çocuk operasında Papagena ile evliliğinden doğan çocukları Papabora ve Papapera adlı biri erkek, diğer kız çocuklarının Sihirli Orman’da Gece Kraliçe ile mücadelesi olay örgüsünü oluşturur. Bu mücadelede Papakuki isimli canlı bir köpek, sahnede oyuncu olarak yerini alır. Böyle bir durum, operanın bir tür olarak çocuklar tarafından kabulünü ve sevilmesini kolaylaştıran bir etmendir. Gece Kraliçesi’nin kötü bir karakterden iyi bir karaktere evrilmesini sağlayan tüm durumlar da çocuk seyirci üzerinde altmış beş dakikalık bir sahne sanatını izlenir kılacak heyecanı içinde barındırır. Böylece anlaşılması zor ve aryalardaki estetik hazzın algılanamadığı bir sanat formu olan opera yumuşatılmış olur.  Operanın şahıs kadrosuna orman perileri olarak eklenen Tan Sağtürk Akademi dansçıları ise müzik ve hikâyenin ötesinde güçlü unsurlarıdır. Murat Cem Orhan’ın orkestra şefliğini üstlendiği operanın, enstrümanları da oldukça zengindir. Aryaların Almancadan Türkçeye çevirisi ve müziğin ritmiyle uyumu ustalıkla sağlanmış, Sihirli Orman’ın yeşili bol mekân kurgusu da özenli bir çabayla hazırlanmıştır.  Ayrıca Gece Kraliçesi rolündeki Gamze Ayaydın bir soprano olarak aryalarını icra ederken salonu büyülü bir atmosferin içine sokmaktadır. Özellikle meşhur Gece Kraliçesi Aryası (Der Hölle Rache kocht in meinem Herzen) tehditkâr olsa da görkemli terennümü ile çocuk seyirciyi içine çekmektedir. Güneş Kaya’nın koro şefliği yaptığı çocuk orkestrasında üç çocuk solistin klasik müziğin duyumsanması adına önemli bir icrası söz konusudur. Uzman psikolog Hazan Şahnaoğlu ile birlikte operanın içeriğindeki kötücül duygular, yalan ve kandırılma konuları da pedagojik bir süzgecin sonrasında çocuk seyirciye iletilmiştir. Bunların ötesinde kostümlerin incelikli tasarımını üstlenen Olcay Engin Kaymaz’ın yaratıcılığı ise göz doldurmaktadır.

İki buçuk saatten uzun süren bir yetişkin operasının çocuğa adapte edilmesindeki bu başarı, seyirciden gördüğü takdirle de perçinleşir. Dijital dünyalarında, parmak uçlarıyla evrenden evrene yolculuk yapan çocuk seyircinin dikkatini bir saatten fazla tutabilen Papagenolar, sadece sanatçı değil, iyi birer seyirci yetiştirme iddiasını taşır. Eğlenerek öğrenmenin yolunu açan bu çocuk operası, tüketim kültüründeki kalitesiz ve yozlaşmış içerikleri sanatla aşmanın nitelikli bir alternatifi olur. Şimdilerde artık sergilenmeyen ve opera arşivinde kayıtlı bu eserin birçok yapıma öncülük etmesi umudunu bir kenara iliştirip biri yine arşivde kayıtlı, diğeri güncel iki operaya sözü getirmek gerekir.

Youtube’da kaydı bulunan ve prömiyerini 16 Şubat 2020’de yapmış Barış Ormanı operasının librettosunu Nazlı Zeynep Ergüven kaleme alırken bestesini Evrim Demirel üstlenir. Cemal Reşit Rey Konser Salonunda sergilenen temsilin kostümleri vasat düzeyde kotarılmıştır. Ormandaki hayvanların hırslarına yenik düşüp birbirinin kuyusunu kazdığı bir ortamı tasvir eden operanın müzikal anlamda doyurucu olduğundan bahsedebilir. Özellikle Beethoven’a ait bilindik bir aryanın adaptasyonu ve sözlerin ritmi çocuk seyircinin zihninde yer edecek güçtedir.

 

Ancak operanın çoklu bir sanat olarak müzikalitenin yanı sıra güçlü bir hikâye ve teatral sunumu gerektirmesi nedeniyle Barış Ormanı bir bütünlük taşıyamamaktadır. Bu da çocuk seyircinin ve onu bu sanatla buluşturan ebeveyninin güçlü bir seyir keyfinden yoksun kalması anlamına gelmektedir. Örneğin ormandaki ağaçların yok edilmesinin sahnede gösterilmeyişi, özelikle seyirci olarak hedeflen 4+ yaşa aralığı için soyut kalmıştır. Çocuğun zekâsının hafife alındığı olay örgüsünde başka doldurulamayan boşluklar da mevcuttur. İyi bir müzikal yetenek olmalarına karşın bazı oyuncuların teatral becerisindeki zayıflık opera bütününde aksaklık yaratmıştır. Kötücül karakterler karikatürize edilmiş ve onların iyi kahramanlara dönüşmeleri bir anda oluvermiştir. Mucize mefhumuna yaslanan ve açmazları mantık çerçevesinden ziyade bu yolla çözüme ulaştıran hikâyede orman ahalisini ziyarete gelen çocuğun babası Bay Parapara ve arkadaşları bir anda melekleşivermiştir. Ayrıca orman barışını bozan timsah ve ayı karakterleri sahnede yer almamıştır ki bu da şahıs kadrosunun eksik tarafıdır. Sirk sahnesinde hayvanlara uygulanan şiddet de basite indirgenerek sunulmuştur. Yine de Barış Ormanı çocuk operası, ülkemizde gelişmekte olan bu türünün ilk örneklerinden olması sebebiyle iyi niyetli bir girişim olarak kıymetlidir.

Bir diğer ilk olan Adel Çocuk Oda Operası’nın Renkli Sesler’i Cumhuriyet’in 100. Yılına özel olarak Avrupa Müzik Akademisi Beethoven ödüllü bestecisi ve Ankara Devlet Opera Balesi’nin yirminin üzerinde başrolü ile yıllardır seyirci karşısına çıkan solist sanatçısı Arda Doğan tarafından hem bestelenir hem de librettosu yazılır.

Olay örgüsünde, renksiz ve tekdüze konuşan insanların bulunduğu bir ülkenin kralı, mutsuzdur ve dostu Sihirbaz Okyo’dan ülkesini renklendirmesini ister. İnsanların sesleri renklenince operanın başat terimlerinden olan “arya”, “düet”, “tarset”, “kuartet” “maestro” nun tanımları aryalara iliştirilir. Öğreticilikle müzikalitenin harmanlanması opera sanatıyla yeni tanışan çocuklar için iyi düşünülmüş bir yöndür. Farklılıkların ve çoksesliliğin öneminin altının çizildiği bu operanın danışma kurulunda Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ferhunde Öktem ve özel eğitim uzmanı Prof. Dr. Tevhide Kargın gibi birbirinden değerli isimler bulunmuştur. Renkli Sesler çocuk operasının oyuncu kadrosu, orkestrası ve hikâyesi sahnede her ne kadar Papagenolar kadar geniş bir alan bulamasa da nitelikli ve üzerinde çok çalışılmış bir temsil vaat etmektedir. Güncel bir çocuk operası olarak gezici turnelerle Türkiye’nin önemli kentlerinde temsiller sergilemektedir. Böylece opera sanatının daha çok yaygınlaşması adına özverili bir hizmet vermektedir.

Sonuç

Birçok açıdan sanatsal bir iletişim biçimi olan operanın çocuk kolu bu yazıda değinildiği gibi hem çocuk sanatçı yetiştirmek hem de bu sanatın seyircisini oluşturmak adına önemlidir. Operanın; müzikal, teatral ve hikâye dili sayesinde çocuklar daha iyi bir dünya inancını pekiştirebilmektedir. Dünya klasikleri arasında yer etmiş bir yetişkin operası olan Sihirli Flüt’ün uyarlaması Papagenolar, müzikal anlamda oldukça sağlam olsa da hikâyesi ve teatral sıkıntılar taşımasına rağmen iyi bir çabanın ürününü olan Barış Ormanı ve seyircisine farklılıkların, çok sesliğin ve bunların ötesinde kapsayıcılığın önemini aktaran Renkli Sesler Türkiye’nin ilk çocuk operaları olarak oldukça kıymetlidirler. Çocuk operasının ülkemizde daha da yaygınlaşması adına Caner Akın’ın benimsediği gibi Batılı uyarlamaların yanı sıra Arda Doğan’ın ürettiği tarzda özgün librettolar yazılıp daha başka çocuk operaları sahnelenebilir. Hikâyesini klasik Türk masallarından ve efsanelerinden alan, çocuğa göre yorumlanmış içerikler opera librettolarının konusu olabilir. Teknolojinin ağır baskısı altında sanattan uzaklaştırılan çocuklar için çocuk operaları yüksek bir sanat potansiyeli taşıdığından turneler vasıtasıyla Türkiye’nin tüm şehirlerinde gösterimler yapılabilir. Çünkü hastalıklar, depremler, soykırımlar yaşanan dünyanın bu deminde toplumun ve çocuk bireylerin sağaltılabilmesi adına opera en az diğer sanat dalları kadar mühim bir temsildir.

 

Kaynakça

Dellaloğlu, Besim F. Frankfurt Okulunda Sanat Ve Toplum. Ankara: Bağlam, 1995.

Ertekin, Sibel. Türk Operasının Gelişim Süreci. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Ankara: Başkent Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.

Öymen, Aslı. Aslı Öymen ile Yaşasın Sanat -98-“Papagenolar İzleyiciyle Buluştu”. Erişim Tarihi: 29 Ocak 2024.

www.youtube.com, 2020.

Radikal Gazatesi. Klasik Müziğin Klasikleri-Mozart. İstanbul: Morpa Kültür, 2008.

Say, Ahmet. Türkiye’nin Müzik Atlası. İstanbul: Borusan Kültür Sanat, 1998.

Uçan, Ali. İnsan ve Müzik, İnsan ve Sanat Eğitimi. Ankara: Müzik Ansiklopedisi, 1994.

Yener, Faruk. 100 Opera. İstanbul: Doğan Kardeş, 1964.