Soruşturma

Sanatsal Bir Mekân, Oyuncak Dükkânı Tintin Alemi

Tintin’de öyle bir başkasına bir şey olmak için kurulmadı, o kendini var etti, kendine inandı.

Bu metinde soruşturmayı da içine alan bir paylaşım yapacağız. Balat’ta sarı kapılı ufak tefek bir oyuncak dükkânı Tintin! Dükkân, ticari bir işletmeye karşılık gelir. Tintin’de oyuncak satışları olsa bile orası, biz Tintin severler için ticari bir işletme olarak sınırlandırılamayacak bir dünya. Bu sebeple bu dünyayı tanıtmak ve paylaşmak istiyorum. Tintin sermayeye, sisteme, birçok şeye bir başkaldırı, oyuncaklı bir devrim! Tintin’in hayal sahibesi Berna, genetik biyomühendislik mezunu, bir hastanenin genetik tanı merkezinde çalışmaya devam ederken âtıl bir dükkânı tutuyor kendisine, ailesiyle beraber Tintin’e çeviriyor, bir yıl kadar iş hayatı ile dükkânı beraber götürüyor, hafta içi hastanede, hafta sonu Tintin’de. Ama sonunda neden bütün vakitlerim Tintin’de geçmesin ki diyor. Hani Tintin daha çok kazansın diye değil, Tintin’de oldukça ruhu daha çok kazanıyor diye. İşte böylece bütün zamanlarını alıp taşınıyor Tintin’e. Bu yüzden Berna bizlere bir hayalin içinde oturmak nasıl olur onu öğretiyor. Hepimiz hayaller kurarız şüphesiz, ama kaçımız hayallerimizi tercih etme cesaretine sahibiz? Tintin, Berna’nın hayali. Çok eskiden izlediği “Sihirli Oyuncakçı” filminin ruhundaki yansıması. Söz konusu filmin ana mesajı, “eğer inanırsan, hayal edersen bir küpün neler yapabileceğini görebilirsin.” Tintin’e girdiğiniz zaman, çok değil, biraz dikkatli bakarsanız tahtadan küpleri görebilirsiniz. Berna’nın küplere inanmışlığının dükkân hali burası. Bu sebeple birçok zaman Tintin hediyesi, bir küçük tahta küp olur. İnanan, hayal eden o tahta küplerle hikâye anlatır, ev yapar, dünya kurar. Gadamer “Sanat kendilik sunumudur.” der. Tintin de öyle, bir başkasına bir şey olmak için kurulmadı; o kendini var etti, kendine inandı. Bu sebeple Tintin, sarı kapılı bir oyuncak dükkânınca ticari işletmeden çok daha fazlası hayallerden yana olanlar için. Sanatın oyunun muzip ve dirençli yanından beslenerek var oldu. Sadece kendisi oldu ve en nihayetinde hesaplamadan bir sanat mekânı olarak karşımızda durdu. Bu hayalin içinde dolaşmayı, bir mekânın bu naif başkaldırısını hayalden yanalığına tanık olmayı seviyoruz. Daha yakından tanıyalım diye de Tintin’in hayalcisi Berna’ya sorduk:

 

Tintin’in bir mekân olarak sanatla ilişkisi nedir, siz Tintin hayalcisi olarak mekânı organize ederken sanatı ne kadar ve hangi ilkelerle sürece dahil ediyorsunuz?

Aslını söylemek gerekirse Tintin, sanatı dahil ederek kurmayı planladığım, hayal ettiğim bir mekân değildi ama özellikle düşünmemiş olsam bile sanatın süreç boyunca birlikte aktığını görüyorum. Tintin’in benim istediğim özgürlükte ve içimden gelen şeylerle yaşaması, oyuncaklara kendi dokunuşumu katmak istemem sanatın özgür ve özgün tarafına dahil olabilir. Oyuncak yaparken veya seçerken de belli bir estetik kaygım var. Tüketim ve ticaret odaklı bir mekândan ziyade üretim ve güzellik temelli bir dünya yaratmaya çalışıyorum. Buradan geçen çocuğun veya yetişkinin dünyasının bu anlamda zenginleşmesine katkı sağlayabilirse Tintin, ne mutlu.

 

Bu mekânda vakit geçiren çocukların ve yetişkinlerin mekânı deneyimleme şekilleri nasıl oluyor ve geri dönüşleri neler oluyor? Mekân dışarıdan gelen bir katılımcı tarafından nasıl algılanıyor? Farklı deneyimlerinizi paylaşmak ister misiniz? 

Mekâna gelen insanların sevdiği bir yer olarak gözlemledim bu zamana kadar. Büyük-küçük herkesi mutlu eden bir şey. Burası da oyuncak dolu bir oda/ev gibi. İnsanlara sadece ziyaretin yanında burada daha uzun vakit geçirebilecekleri atölyeler sunuyoruz zaman zaman. Kısa süreli de olsa uzun süreli de olsa ziyaretlerin sonunda “ev gibi huzurlu” cümlesini çok duydum. Çocuk ve yetişkin müdavimleri oluştu Tintin’in yıllar içinde. Organik gelişen ve sürdürülebilir bağlar burayı anlamlandıran ve yaşatan en önemli şeylerden.

 

Tintin’de çocuk edebiyatı rafınız da var ve bu köşe gelenlerin kitap okuyarak oturma hallerini zenginleştirebilmelerine hizmet veriyor. Sanatla da ilişkilenen çocuk edebiyatı rafınızı neye göre dizdiniz, katılımcıların kitaplara ilgisi nasıl oluyor, kitapları misafirlik süreçlerine nasıl dahil ediyorlar? Bir de şunu sormak isterim, oyuncaklar da sanata dahil midir?

Çocuk edebiyatı rafım tamamen kendi zevkime göre edindiğim kitaplardan oluşuyor. Bazılarının ilgisini çekiyor, alıp inceliyorlar. Belki ileride daha geniş, oyuncaklarla da ilişkilendirdiğimiz çocuk edebiyatına ayrılmış bir kitaplığımız olur. Daha çok ilgi çeken ve daha çok okunmak istenen bir köşe yakışır Tintin’e.

Oyuncaklar tabii sanata dâhildir. Ben ürettiğim oyuncağa sanatsal bir değer, içsel bir anlam katabilirim. O oyuncağın anlattığı bir şey olabilir. O oyuncağı alan kişi de ona başka anlamlar yükleyerek, kendine başka bir dünya yaratarak yeniden üretebilir.

 

Tintin, Karagöz severler olarak da atölye içinde olmayı sevdiğimiz bir mekân. Bir perdesi var, Karagöz oyunları oynanan ve tasvir atölyesi yapılan bir yer olarak da tanımlanır oldu son zamanlarda. Bu yolculuktan ve dönüşümün hikâyesinden biraz bahseder misiniz? Sanat mekânı olmak açısından nasıl bir etkiden söz edebilirsiniz? 

Tintin’in Karagözlü hikâyesi, benim Karagöz tasvirlerinin/kuklalarının nasıl yapıldığını merak etmem ve bir Karagöz tasvir yapım ve oynatım kursuna gitmemle başladı. Karagöz sanatına dair hiçbir fikrim yokken, bir anda ne kadar zengin bir dünyanın içine düştüğümü fark ettim. Karagöz, somut olmayan kültürel bir mirasımız ve hem çocuklara hem yetişkinlere aktarılmasını önemsiyorum. Tintin de bu kültürün yaşandığı bir yer olsun diye uğraşıyorum. Ben şu anda bu sanatı bir usta-çırak ilişkisi içinde öğreniyorum; bir ustam var. Buraya gelenlere bunu anlatmak/göstermek, geçmişten gelen, gelenekten beslenen oyunları insanlarla buluşturmanın değerli olduğunu düşünüyorum. Tintin, sanatla iç içe bir ortam ve geleneğimiz de bunun içinde olsun.

 

Bu mekâna dair başka hayalleriniz var mı? Hayallerinizi belirleyen temel ilkeler neler, performatif başka sanat dallarıyla da ilişkilenmeyi düşünür müsünüz?

Hayallerim hep var. Muhabbetin ve güzelliğin çoğalması en büyük isteğim. Hayallerimi belirleyen temel ilkeler yok ama yaptığımı çok severek yapmayı ve sevdiğim uğraşlarımı birleştirmeyi önemserim. Oyuncak ve özellikle kukla yapım işinde kendimi geliştirmek istiyorum. Oyuncak yapım atölyeleri yapabileceğim bir seviyeye gelmek isterim. Karagöz, müzik ve oyuncak şu an merkezimde duruyor. Buradan filizlenip büyüyecek şeyler olacaktır.