Dosya

Beş Yaşındaki Çocuk Belki Bunu Yapamaz Ama Başka Şeyler Yapabilir (mi?)

Dünyayı görme biçimleri olarak kendini konumlayan sanat, anlama ve anlatma düalitesinde, önceleri kendisinden bir şeyler öğrenmek üzere çocuk özneye yönelirken, şimdilerde görme biçimlerini öğreteceği çocuk nesneyi karşısına koymakta.

Modern sanat ve hâlihazırda günümüz sanatının çocuklarla kurduğu ilişkide farklılaştığı noktaların tespit edilmeye çalışılacağı bu yazıda iki hat üzerinden ilerleyeceğim. Bir yanda çocukların sanatına yönelerek onların sanatını anlamaya çalışma, diğer yanda var olan sanatı onlara anlatmaya çalışma söz konusu çünkü. Modern dönemin ilk hattı gözettiğini, günümüz sanatının ise ikinci hattan ilerlediğini iddia ediyorum. Dünyayı görme biçimleri olarak kendini konumlayan sanat, anlama ve anlatma düalitesinde, önceleri kendisinden bir şeyler öğrenmek üzere çocuk özneye yönelirken, şimdilerde görme biçimlerini öğreteceği çocuk nesneyi karşısına koymakta. Bu durumda böyle bir yaklaşımı tersine çevirmenin yolları mümkün mü, çocukların gözünden dünyayı görmeye çalışmak nasıl olurdu ve sanat eğitimi bu yönde bir değişime açık mı? gibi sorular sormak önem arz etmekte.

Bu yazımda odağa bugünün sanatını aldığımızdan öncelikle günümüz sanatıyla ilişkimizi sorgulayacak giriş mahiyetinde birkaç soruyla işe başlayalım:

Günümüz sanatından örneklerin yer aldığı sergilere gidenlerden misiniz?

Gidenlerdenseniz, bu sergilerde gördükleriniz üzerine “Hiç anlamadım” yakarışı yanı sıra, “Bunu ben de yaparım” ya da “Bunu bir çocuk da yapar” duygusuna kapıldınız mı hiç?

 “Anlamadım” veya “Kandırılıyor muyum?” salınımı arasında yaşadığınız gel-gitler sonucu kötü hissedenlerden mi, bilakis yapılanları bir oyun olarak görüp oyuna kendinizi kaptıranlardan mısınız?

Yoksa katalogları, broşürleri, bültenleri kendinize iş edinip alıp, okuyup, anlamaya uğraşıp üzerine birkaç kelime edecek kıvamda mısınız?

Hiç ilgim yok diyenlerdenseniz durup bir daha düşünün. Duvara bantlı bir muzla (Maurizio Cattelan, Comedian, 2019) karşılaşmamış olamazsınız. Demek ki her hâlükârda güncel sanata bulaşmış durumdasınız. Güncel sanatın bu bulaşıcı hali çocukları da etkilemiş durumda. Hiç görmediğimiz kadar etkinlik, atölye, çalışma grubu açan sanat kurumları bir nevi yarış halindeler. Bilgilendirme metinlerinde güncel sanatı tanıtmak ve yaratıcılıklarını geliştirmek vurgusu öne çıkmakta. Çocuk ve yaratıcılık ikilisi zaten birbirine selam dururken bu meziyet öğrenilen ve öğretilen bir şeye mi dönüştü?

Şöyle bir haklılık payı yok değil: Zamanlarını ekran başında geçiren bir kuşak için en azından sosyalleşme imkânı sağlanmakta, ebeveynler de bu kurumlarda vakit geçirdikleri için çocuklarının zamanlarını iyi kullandıkları konusunda kendilerini daha iyi hissetmekteler. Piyasadaki eğitim içerikleri çok farklılık göstermekte ve bu içerikler bir başka yazının konusu olacak genişliktedir. Fakat eğitim denildiğinde “Bak evladım, yaprak yeşil, gökyüzü mavi olur” diyen öğretmeninin bu sözlerinden sonra renkleri gönlünce kullanan oğlumun resmi bırakması ile bir müze eğitimi bitiminde eğitime katılan bir çocuğun “Ne öğrendin?” sorusu üzerine “Buradaki her şeyin benden daha değerli olduğunu…” cevabı aklımdan çıkmayanlardan. Neyin niye yapıldığını göz ardı eden eğitimlerin maksadını aşmalarına dair küçük birer örnek olarak burada dursunlar. Dönelim güncel sanatı tanıma, bu sanatla karşılaşma anlarına. Güncel sanat hiç olmadığı kadar politik ve mesaj içerikli iken çocuklara bu sanatın anca yeni bir bakış ve yeni dünyalar kurma nosyonu hatırlatılmakta, bu kadarla iktifa edilmektedir (hoş daha ne yapsınlar!). Halil Altındere ve Süreyyya Evren tarafından yazılan ve Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan Çocuklar İçin Türkiye Güncel Sanatı kitabı alanının ilklerinden. Özenle hazırlanılmış, derli toplu bir Türkiye panoraması sunan kitabın girişinde güncel sanatın kafa karıştırıcılığından dem vurulmaktadır ve bu minvalde çocuklar muhatap alınarak şu açıklama yapılmaktadır:

Sanatta önemli olan bir şey de yeni olandır. Her sabah yeni bir gündür ve sanat da o yeni günün yeni sanatı olmak isteyen sabırsız bir çocuktur. Tabii bu kadar koşturunca bazen kafası karışır. Kimin karışmıyor ki? Sanatçılar ipucu konusunda çok iyidirler. Dünyayı anlamamız için değişik değişik ipucu verirler. En başarıyla yaptıkları işlerden biri de dünyaya bakışımızı değiştirmektir. Açıkçası sanatçılar başka türlü bakmak konusunda muhteşemdirler. (10)

Yeni bir göz/bakış, bakışımızı değiştirme, başka türlü bakma veya yeni dünyalar kurma mottolarının hâlihazırda memnuniyetsizlikle ilişkili bir tarafı var tabii ki. Kitabın sayfalarını çevirdiğinizde suda yuvarlanan adamlar, eğri çatallar, top yüklü kamyonlar, atletik ev işleri veya buruşturulup atılmış bir kâğıdın, görünenle yakından veya uzaktan alakası kurulamayacak geniş birer bagajı söz konusu. Her biri protest bir tavır içinde kendi sözünü söylemektedir. Çocuklar için sayfaların alt köşelerinde “Sen olsan ne yapardın?” kutucukları açılarak onların bu oyuna dâhil olmaları, dâhil olamayacak olsalar da yakınlaşmaları beklenir; dahası ve ötesi için erkendir.

Çocukların günümüz sanatıyla ilişki kurmasında etkili olan kitaplar ve eğitimlerin ortak noktası, eğitilmesi gereken masum bir göz apriorisinden besleniyor. Oysa ki her anları itibarıyla zaten yeniyi tecrübe ettiklerinden kazandırılması gereken bu şekilde bir bakış çocuklara mıdır, yoksa onlardan öğrenilmesi gereken bir meziyet olarak bizim mi vardır buna ihtiyacımız? İki-üç çocuk, birkaç oyuncakla kendi evrenlerini kurarken ve bu yolla dünyayı deneyimler, aynı zamanda bunu keyif alarak yaparken oynayan çocukları gözlemleyip bunu nasıl yaptıkları ve nasıl da neşeli kalmayı becerdikleri sorusunu sormak bize düşmez mi? Sponge Bob çizgi filminin “The Paper” bölümünde yerde buruşturulmuş bir kâğıt bulan Sünger Bob’ un bu işe yaramaz kâğıt parçasıyla neler yaptığını, ne oyunlar kurduğunu ve nasıl neşelendiğini gören Squidward, kendi attığı sakız kâğıdını almasına izin vermesine rağmen onu öyle kıskanır ki ondan bu kâğıdı geri ister, her şeyini vermeyi teklif ederek güç bela arkadaşının elinden onu almayı başarır ama elinde tuttuğu sadece küçücük bir kâğıt parçasıdır o kadar; öylece kalakalır. Burada oyun kuruculuk, hayal gücü, keyif ve neşe kâğıt parçasına eşlik edip de gelmiş gözükmemektedir. Bir malzemenin sadece kendi imkânlarına açıklık; onu yırtmadan, tabiatını bozmadan yaklaşmak belki de yalnızca verilmesi gereken tek eğitim ki bu yönde atölyeler neyse ki çoğaldı. Örneğimizden hareketle kâğıt bana ne söyler, benden ne ister ve ne istemez, neyi kaldırır ya da kaldırmaz; inceliği, kalınlığı, gramajı, boyutları, rengi, parlaklığı -hepsi- onunla yapılabileceklerin sınırlarını belirler. Sünger Bob kurduğu oyunlar boyunca bu sınırlar dâhilinde kalır. Ve bu sınırlar dâhilinde kalmak sürüyle oyun kurmasına engel olmadığı gibi malzemeyle geçindiği için onun ömrünü de uzatır. Elindekiyle yapamayacaklarını düşünüp üzüntülere gark olmaz. Malzemeye eşlik eden yaratıcı hayal gücünü kullanır da kullanır; kâğıdın veya kurulan sayısız oyunun basitliği, neşesine engel olmaz.

Çok da zaman geçmedi aslında, modern sanat döneminde ilkellerden, delilerden, bilinçaltından, uzak diyarlardan ve çocuk resimlerinden medet uman bir sanatçı grubu vardı. Basit olana aynı coşkuyla yaklaştılar. Yöneldiklerini olduğu gibi almadılar; önüne baktılar, ardına baktılar, yorumladılar, onlara eşlik eden hâletiruhiyeleri anlamaya; malzemeyle, şeylerle, kainatla ilişkilerini tanımaya çalıştılar. Geldikleri noktada yaşanılan savaşlarla o zamana kadar ürettikleri tüm yüksek medeniyet ürünlerinin nasıl da insanlığın selametine yetmediğini gördükleri bir anda yaptılar bunu. Tekrar ve tekrar baktılar; daha basit, daha sade, daha dolaysız, daha açık, sahici ve masum olanda bir çıkış yolu aramaya koyuldular belli ki. İlk işleri ise kendi gelenekleriyle bağlarını koparmak oldu. Büyük anlatıların dışında kalan çeperdekilere bunun için yöneldiler.

Diğer yandan, yeni duyarlılık zaman ve uzamda en uzakta duran sanat için, tarih öncesi ya da vahşi primitivizmi için biraz kuşkulu bir coşku sergiler. Aslında, modern sanatçıyı bu promodorial eserlerde çeken şey onların sanatsal niteliklerinden çok onların içtenlikleridir; yani gelenekten yoksun olmaları…Bu saf sanat coşkusu sanattan bıkkınlık ve ondan nefret etmeyi gizleyen bir maske olabilir mi? Ama böyle bir şey nasıl olur? Sanat nefreti tek başına bir fenomen olarak gelişebilecek gibi değil; bilimden nefret, Devletten nefret, kısacası bütün olarak uygarlıktan nefret ile el eledir. Modern batılı insanın kendi tarihsel özüne karşı yakıcı bir tiksinti duyması anlaşılır bir şey mi? (Gasset 364)

Burada vahşi sanata ilgi özelinde örneklenen ama diğer örneklerle de genişletilebilecek yönelimin sebebi Gasset’ye göre içtenlik arzusudur. O dönem sanatçıları çocukça resim yaptıklarında, biri çıkıp da bu resimlere “Bunu çocuk da yapar!” dediyse mutlu olmuşlar, o içtenliğe yaklaştıklarını düşünerek sevinmişlerdir. Oysa ki bugün, bir güncel sanat işiyle karşılaşma anında ağızdan dökülüveren “Bunu çocuk da yapar!” cümlesi öfke sebebidir. Çünkü tüm o basit malzemelerle tesadüfen bir araya getirilmiş gözüken işler, hazır nesneler, enstalasyonlar, performanslar o kadar anlam yüklüdür ki böyle bir ifade ancak bilgisizliğinizi ortaya döken bir cümle halini alır. Herkesin kendi konumlanmalarının çarpıştığı çağdaş sanat/savaş alanında basitlik, sadelik, dolaysızlık, açıklık, sahicilik ve masumiyet değildir aranan, istenilen ve de bulunan. İşlere eşlik eden metinlerin yoğunluğu bile bu durumun ispatı olarak yeter.

Beş Yaşındaki Çocuk Bunu Neden Yapamaz kitabında neden günümüzde “çocukça” yakıştırmasının çoğaldığına dair şöyle bir izahta bulunulur:

Günümüzde sanatçıların büyük bir kısmı bağımsız çalışıyor ve 20. yüzyılla kıyaslandığında daha az sanat akımı ortaya çıkıyor. Dahası, pek çok eleştirmen teknik becerinin olmamasını sanatsal birikim, değer ve yetenek eksikliği olarak algılamayı sürdürüyor. Fikir içeren sanatı takdir etmek doğrudan dünyayı taklit eden sanatı takdir etmekten daha zor olabiliyor; işte bu yüzden bu tarz bir sanat çocukların basit çabalarıyla eşdeğer tutularak rahatlıkla yok farz ediliyor. Oysa sanatı değerlendirmek uzun bir süre boyunca çok kolaydı: İzleyici yapıta bakar, ne olduğunu ayırt eder, anlar ve yapıtı üreten elin hünerine hayret ederdi. El becerisi işin içine pek az yahut belli belirsiz dâhil olmaya, çöp kabul edilip atılan nesneler birer sanatsal malzeme olarak kullanılmaya başlandığında izleyiciler düşmanlık ve öfkeden küçümsemeye ve ayırt etmeye kadar çeşitli tepkiler göstermeye başladılar. (Hodge 8)

“Taklit eden sanat” ve “fikir içeren sanat” denkleminde bu ikisi birbirini değillemezken yukarıdaki alıntıda karşı karşıya getirilirler. Kastedilen artık sanatçının elinden çıkması gerekmeyen bir sanatın varlığıdır: Salt fikir olarak sanat. “Eskiden değerlendirme daha kolaydı” derken de basit bir çıkarımla sonuca ulaşıldığı görülür. Çünkü sanatı yorumlamak hiçbir zaman kolay olmamıştır. Taklide ve en basite (!) örnek diyebileceğimiz mağara resimleri hâlâ kuşatılamamış olarak karşımızda durmakta, sanat olup olmadıklarına bağlı olarak da tanım kümeleri değişmektedir. Tüm bunların üzerine sarf edilen “çocukların basit çabaları” vurgusu da tartışma götürür. Bahsi geçtiği şekliyle günümüz sanatının pek çok örneği sanatçı dokunuşunu taşımaz. Fikrî çabadır öne çıkan ve çocuklarda bu çabanın görülemeyeceğinin altı çizilmeye çalışılır. Çaba basit olabilir, fikri bir çaba hiç olmayabilir (!) ama dünyayı daha dolaysız deneyimleme, görme, bakma imkânına açıklık çocukların hanesine yazılı değil midir? Madem yeni bir gözle görmek esasa yerleşti, çocuklar bu denklemin dışına nasıl bu kadar rahat atılmaktadır? Belki de çocukların basit çabasındadır aranılan yeni.

Bir şeylerden nefret etme ve bu doğrultuda farklı muhalefet yolları deneme noktasında modern sanatla benzer olan günümüz sanatı örnekleri, yeniyi muhalefet etme tarzlarında aramaya devam etmekte ama büyük bir farkla. Modern sanatın, uygarlığın kendisini getirip bıraktığı noktada öfke sebebi belliydi ve bu yüzden başka gözle görmenin yollarına yönelmişler, umudu orada aramışlar, bir nevi “Kendimizi artık kandırmayalım” demeye başlamışlardı. Sünger Bob’un yukarıda bahsettiğimiz şekliyle oyuna içtenlikle dâhil olmasına benzer bir içtenliğe yönelmedeydi onlara göre bu umut. Bugün ise böyle bir umut arayışı çok az. Öfkenin sonucu bir umut arama yerine kızgınlık odağa yerleşmiş durumda ve “Bakın öfkelenmek için çok ama çok sebebiniz var, bir kâğıt parçasından neşe mi devşirmek istiyorsunuz, pöf! siz çocuk musunuz?” diyen Squidward’larla dolu güncel sanat ortamı.

Sonuç olarak keşke çocuk gibi bakabilsek dünyaya. Keşke güncel sanat atölyeleri çocukların nasıl oyun oynadığını görmek, öğrenmek, içtenlik ve masumiyeti yakalamak için büyüklere düzenlense. Keşke öğretilen yerine öğrenilen konumunu onlara bahşedecek ortamlar oluşturabilsek. Oyunlar oynarken ve masallar okurken ne çok şey öğrendik onlardan ve öğrenecek daha ne çok şeyimiz var hâlâ. Temennim gökten düşen o üç kocaman elmanın tamamının kendini büyük sanan biz büyüklerin başına isabet etmesi!

 

 

 

Kaynakça

Altındere, Halil ve Süreyyya Evren. Çocuklar İçin Türkiye Güncel Sanatı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013.

Gasset, Jose Ortega y. “Sanatın İnsansızlaştırılması”. Sanat ve Kuram. Ed. Charles Harrison ve Paul Wood. Çev.

Sabri Gürses. İstanbul: Küre Yayınları, 2011.

Hodge, Susie. Beş Yaşındaki Çocuk Bunu Neden Yapamaz. Çev. Firdevs Candil Çulcu ve Gökçe Metin. İstanbul:

Hayalperest Yayınları, 2013.

Mr. Lawrence, Jay Lender ve Chuck Klein. Sponge Bop. “The Paper”, 26 Temmuz 2019. Web. Youtube. Erişim

tarihi: 26 Ocak 2024.